Cilt: 25  Sayı: 2 - 2019
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - V
DOWNLOAD

2.
Sürekli mıknatıslı senkron generatörün azaltılmış anahtarlı evirici ile sensörsüz kontrolü
Sensorless control of PMSG drive using reduced switch inverter
Ömer Cihan Kıvanç, Salih Barış Öztürk
doi: 10.5505/pajes.2018.94770  Sayfalar 132 - 142
Bu makalenin temel amacı, enerji iletiminin mümkün olmadığı kırsal ve coğrafi açıdan problemli bölgelerde yenilenebilir ve taşınabilir bir şekilde elektrik enerjisi üretimini sağlamaktır. Önerilen sistem ile katastrofik sonuçları (uzun süreli ve yerel olmayan elektrik kesintisi) olan doğal felaketler (deprem, yangın, sel vb.) sırasında düşük fiyata, verimli ve taşınabilir küçük ölçekli rüzgar türbini ve tahrik sistemi ile rüzgardan bireysel düşük güçlü elektrik enerjisi üretimi hedeflenmektedir. Bu çalışmada, redüktörsüz sürekli mıknatıslı senkron generatörün (SMSG) yük tarafı evirici kontrollü değişken hızlı rüzgar türbini için toplam sekiz anahtarlama elemanlı, tam yükünde çalışabilen, iki yönlü, iki seviyeli, sırt sırta bağlı gerilim kaynaklı doğrultucu/evirici kullanılarak gerçekleştirilir. Ayrıca, bu sistemde model referans adaptif sistem (MRAS) ile rotor kaçak akısı ve stator direnci kestirimcisi kullanılmasının en önemli avantajlarından birisi ve yeniliği, kontrol sistemindeki akı ve stator direnç değerlerinde meydana gelen değişikliklerinden kaynaklı bozulmaları düzeltmektir. Basitliği ve etkin çalışma aralığı nedeniyle yük tarafının kontrolü dört anahtarlı şebeke tarafı eviricisi ile gerçekleştirilmiştir. Toplam sistem performansını gözlemlemek için evirici çıkışında üç fazlı pasif bir yük kullanılmaktadır. Akım ve gerilim harmoniklerini azaltmak, güç şebekesinin kararlılığını ve verimliliğini artırmak için yük tarafında alçak geçiren LCL filtre tasarlanmış ve gerçeklenmiştir. Bütün sistemin performansı gerçek zamanlı Sayısal İşaret İşleyici (Sİİ) sistemi ile doğrulanmıştır. Bu makalede, generatör kontrolü için geniş çalışma aralığı ve ekonomik pozisyon sensörsüz kontrolün dahil edilmesi ile yenilenebilir rüzgar enerjisi sisteminin kırsal alanlar için uygulanabilir bir dağıtık yeşil enerji çözümü olabileceği gösterilmektedir.
The main aim of this paper is to provide electric power generation using a renewable and portable method in rural and geographically problematic areas where energy transmission is not possible. Electric power generation from wind with low-cost, efficient and portable small-scale wind turbine during natural disasters (earthquake, fire, flood, etc.) leading to catastrophic consequences (long electrical black-outs) and for individual low power applications is targeted. The control of gearless Permanent Magnet Synchronous Generator (PMSG) along with load side inverter control in this project are performed using a full-rating, bi-directional, two-level, back-to-back voltage source rectifier/inverter with total of 8 switches for the variable speed wind turbine. Therefore, one of the major advantages and novelty of using MRAS rotor flux linkage and stator resistance estimator in this system is to correct changes in the flux and stator resistance values in the control system. Due to its simplicity and effectiveness, the load side control is achieved by using four switch grid side inverter. To observe the total system performance, a three-phase passive load is used at the inverter output. The low-pass LCL filter is designed and used in the load side to reduce current and voltage harmonics and increase stability and efficiency of the power network. The results of the overall system are validated with the real-time DSP system. It is proved with this paper that the inclusion of a simple, effective and economical position sensorless control in the generator side show that renewable wind energy system can be a viable distributed green energy solution for rural areas.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Tek Fazlı Şebeke Bağlantılı Transformatörsüz PV Evirici Sistem Kontrolü
Control of Single Phase Grid Connected Transformerless PV Inverter System
Ahmet Yüksel, Emre Özkop
doi: 10.5505/pajes.2018.93275  Sayfalar 143 - 150
Bu çalışma, çok verimli ve güvenli evirici konseptli transformatörsüz eviricili şebeke bağlantılı fotovoltaik maksimum güç noktası takip sisteminin kontrolünün benzetim performansını sunmaktadır. Güç ve gerilimin değişimini temel alan dürt ve gözlemle tekniği, fotovoltaik birim sisteminden maksimum güç elde etmek için kullanılmaktadır. DA-DA yükselten çevirici bu teknik ile çevirici anahtarına ait PWM sinyalinin doluluk oranı değiştirilerek uygulanmaktadır. Tek fazlı çok verimli ve güvenli evirici konseptli transformatörsüz evirici, şebekeye güç akışını sağlamaktadır. Evirici kontrolü, şebeke gerilimi ve akımı ve ayrıca DA-DA yükselten çevirici çıkış gerilim değerlerine dayanmaktadır. Sistem performansı, PV modül ve DA-DA yükselten çevirici çıkış gerilim ve akımları, şebeke akımı ve gerilimi, kaçak akım, aktif ve reaktif güçler ve güç verim karakteristiği yönünden değerlendirilmektedir. Önerilen sistemde benzetim sonuçları HERIC evirici için maksimum verimini %97.96, Avrupalı verimini %96.84 ve Kaliforniyalı verimini %97.60 olarak 20 kHz anahtarlama frekansında göstermektedir.
This paper presents the simulation performance of control of a grid-connected photovoltaic maximum power point tracking system with highly efficient and reliable inverter concept transformerless inverter. Perturb and Observe technique based on variation of power and voltage is used to extract maximum power from photovoltaic power system. A dc-dc boost converter is applied with the technique by changing duty ratio of the PWM signal of the converter switch. A single-phase highly efficient and reliable inverter concept transformerless inverter provides a power flow into grid. The control of the inverter is based on the grid voltage and current and also dc-dc boost converter output voltage values. The system performance is evaluated in terms of PV module and dc-dc boost converter output voltages and currents, grid current and voltage, leakage current, active and reactive powers and power efficiency characteristics. The simulation results show 97.96% maximum efficiency, 96.84% European efficiency and 97.60% Californian efficiency with 20 kHz switching frequency for the HERIC inverter on the proposed system.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Termoelektrik yarıiletkenlerin P-N elektriksel iletkenlik tipinin belirlenmesine yönelik çok fonksiyonlu prob tasarımı
The design multi-functional probe for determining the P-N electrical conductivity type of thermoelectric semiconductors
Serkan Dişlitaş, Hilmi Yanmaz, Günay Ömer, Raşit Ahıska
doi: 10.5505/pajes.2018.33239  Sayfalar 151 - 156
Bu çalışmada, termoelektrik (TE) yarıiletkenlerin P-N elektriksel iletkenlik tiplerinin belirlenmesi amacıyla, temelini Seebeck etkisine dayanan Hot-Probe metodunun oluşturduğu çok fonksiyonlu bir prob tasarlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Tip belirleme işlemi, TE yarıiletkenin yüzeyleri arasında sıcaklık farkının (ΔT) oluşturulmasıyla üretilen Seebeck geriliminin (termoemk) pozitif veya negatif genlikli olma durumuna göre yapılmaktadır. Geliştirilen prob sayesinde, hem sıcaklık farkının oluşturulmasına yönelik gerekli ısıtma hem de termoemk gerilimi ve sıcaklık ölçümü yapılabilmektedir. Deneysel çalışma sonuçlarına göre; geliştirilen prob ile termoemk ölçümlerinin 0-30 mV aralığında ± 0.1 mV doğrulukta, sıcaklık ölçümlerinin ise 0-75 °C aralığında ± 1 °C doğrulukta yapılabildiği anlaşılmıştır. Sonuç olarak, geliştirilen çok fonksiyonlu prob ile TE yarıiletkenlerin elektriksel iletkenlik tipleri P veya N olarak pratik, hızlı ve güvenilir bir şekilde belirlenebilmektedir.
In this study, a multi-functional probe was designed and implemented to determine P-N electrical conductivity type of thermoelectric (TE) semiconductors according to Hot-Probe method based on the Seebeck effect. The type determination operation is performed according to the positive or negative amplitude of the Seebeck voltage (thermoemf) produced by forming the temperature difference (ΔT) between the surfaces of the TE semiconductors. Using the developed probe, it is possible to provide both necessary heating and measurement of the thermoemf voltage and temperature. As a result of experimental studies; it has been shown that the thermoemf measurements can be made in ± 0,1 mV accuracy in 0-30 mV range and the temperature measurements can be ± 1 °C in 0-75 °C range. In conclusion, with the developed multifunctional probe, electrical conductivity type of TE semiconductors can be determined as P or N practically, quickly and reliably.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Bir Depolama Tesisi için Otomasyon Sisteminin Tasarımı ve Uygulanması
Design and Implementation of Automation System for a Storage Facility
Serkan Kirca, Ethem Kelekci, Murat Ayaz
doi: 10.5505/pajes.2018.66742  Sayfalar 157 - 164
Toplam maliyeti azaltarak piyasaya hızlı ve aynı standartta ürün sunmak seri üretim yapan firmaların önemli hedefleri arasındadır. Fakat sadece üretimi değil üretimden satışa kadar olan tüm süreci (geliştirme, üretim, lojistik) hızlı, etkin, esnek ve kontrol edilebilir şekilde yönetmek gerekmektedir. Bu çalışmada, lojistik faaliyetler içerisinde yer alan, ürünlerin depolanması, ürünün müşteriye sevkiyatının yapılması, gelen ürünlerin ürün ve beden temelli ayrıştırılması gibi operasyonlar yapılan bir depolama tesisinde, depolama hattının hızını ve etkinliği arttırmaya yönelik iyileştirme çalışması ele alınmıştır. Depolama tesisi, depolama süreçlerini modüler olarak incelemek için çalışma bölgelerine ayrılmıştır. Yapılan iyileştirme bir çalışma bölgesi içerisindeki beş konveyör hattını kapsamaktadır. Hazırlanmak üzere gelen ilk ürünle, hazırlanmış son ürünün ortak kullandığı bu bölgede, sayıcılara bağlı olarak işleyen denetim yapısı gelen / giden hatların yoğunluk durumlarını temel alan denetleyici ile değiştirilerek iyileştirme sağlanmıştır. Ürün depolama kapasitesinde aynı çalışma koşulları göz önüne alındığında önemli bir artış gözlenmiştir.
Pitching a fast product to the market as well as with the same standard along with decreasing the total cost is one of the main objects of companies engaging with serial production. Though, not only production, whole process that from production to the marketing (development, manufacturing, logistic) is required to be conducted within a way that faster, effective, flexible and manageable. This study deals with the improvement of the efficiency and speed of the storage line in a storage facility in which logistics activities include storage of products, shipments of products to customers, sorting of incoming products by product and seize based operations. The storage plant is divided to fields according to operational specifications in order to investigate the process of storage as modular. The proposed improvement contains five conveyor lines which are a part of the storage system. In these part of the storage system, where the first product to be prepared comes in common with the final product, the control structure that operates depending on the counter has been improved by replacing it with the controller based on the density states of incoming / outgoing lines. According to system's previous state, a considerable increase has been observed in the the product storage capacity under the same operating conditions.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Çeyrek ayna süzgeç bankası tasarımında Kaiser-Hamming penceresinin performansının incelenmesi
Investigation of the performance of the Kaiser-Hamming window in design of QMF bank
Bircan Kamışlıoğlu, Nurhan Karaboğa
doi: 10.5505/pajes.2018.37974  Sayfalar 165 - 173
Son yıllarda hızlı sayısal süzgeçler ve süzgeç bankalarında önemli gelişmeler olmuştur. Çoklu hıza sahip süzgeç bankalarının bir uygulaması olarak bilinen QMF (Çeyrek Ayna Süzgeç - Quadrature Mirror Filter) bankası alt bant kodlama, görüntü sıkıştırma, kelime kodlama, biyomedikal sinyal işleme ve haberleşme sistemlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada; QMF bankası tasarımında istenilmeyen salınımları ortadan kaldırmak için Kaiser ve Hamming pencerelerinin kaskat bağlanması ile elde edilen pencere fonksiyonu kullanılarak tasarlanan prototip FIR (Finite Impulse Response-Sonlu dürtü tepkili) süzgeçle QMF bankası tasarımı gerçekleştirilmiştir. Farklı pencere fonksiyonları ile tasarlanan süzgeçlerde süzgecin derecesinin performansı nasıl değiştirdiği incelenmiş ve sonuçta daha yüksek durdurma bandı zayıflaması sergileyen Kaiser-Hamming penceresinin QMF bankası tasarımında kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.
In recent years, significant improvements have been in fast digital filters and filter banks. QMF (Quadrature Mirror Filter) bank, known as an application of multi-speed filter banks are widely used sub-band coding, image compression, word coding, biomedical signal processing and communication systems. In this study; QMF bank design is realized via a windowing method with prototype FIR (Finite Impulse Response) filter design and based on cascade bounded Kaiser and Hamming windows for eliminating undesired oscillations in QMF bank design. It has been investigated how the performance changed of the filter degree in designing filter with different window functions and at the result it is shown that Kaiser-Hamming window with lower stopband attenuation could be used in QMF bank design.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Kaynak değeri olan yaban hayvanlarının görüntü işleme tekniği ile tespiti ve sayımı
Detection and counting of wild animals as source value by image processing technique
İsmail Yabanova, Kadir Kaya
doi: 10.5505/pajes.2018.19577  Sayfalar 174 - 187
Bu çalışmada yaban hayatında görüntü işleme tabanlı yaban hayvanlarının tür tespiti ve sayımının yapılması hedeflenmiştir. Korunan alanlarda sabit bir kameradan elde edilen görüntülerden ülke ekonomisine av turizmi ile katma değeri olan yaban hayvanlarının tür tespiti yapılarak sayımının yapılmasına yönelik görüntü işleme tabanlı bir sistem geliştirilmiştir. Bu sistem sayesinde yüksek başarım ile yaban hayvanlarının türlerinin belirlenmesi ve sayımının yapılması amaçlanmıştır. Bunun için ilk olarak gauss karma modelleri (GMM) tekniği ile gerçek zamanlı foto kapan videolarından alınan görüntü sahnelerinden arka plan görüntüsü çıkarılmıştır. Sonra videonun arka plan ve ön plan görüntülerinden yaban hayvanlarının fiziksel ve renksel öznitelikleri çıkarılmıştır. Hareketliliğin çok olduğu doğal yaşamda anlık elde edilen gerçek zamanlı kompleks bir görüntü sahnesinde geliştirilen alan testi, öznitelik testi ve renk testi kriterleri ile hedeflenen yaban hayvanın tespit edilmesi sağlanmıştır. Yapılan deneysel çalışmalarda geyik, tilki, kurt ve yaban atından oluşan 4 adet yaban hayvanı tür tespiti %100 doğruluk oranı ile gerçekleştirilmiştir. Yazılımın video çerçevesi başına düşen işlem süresi 0.242 saniyedir. Geliştirilen yöntemler ile yaban hayvanı envanterine yönelik tür tespitinin %100 başarı oranı ile insan gücüne gerek duymadan, daha düşük maliyetli kamera sistemleri ve bilgisayar yazılımı ile yapılabileceği görülmüştür. Literatürdeki yaban hayvanları sınıflandırma çalışmalarından farkı yaban hayvanı tanıma işleminin nesne tanıma üzerine oluşturulan hazır algoritmaları kullanmadan geliştirilen daha basit matematiksel işlemlerle ve renk faktörü ile hedeflenen %100 tanıma oranının yakalanmasıdır. Çalışmamızda kullandığımız yaban hayvanı tanıma algoritmaları bilgisayarlı görme uygulamalarında dinamik nesne tespiti çalışmalarına altyapı olacağı ve diğer tüm nesne tanıma çalışmalardaki başarım oranını arttıracağı aşikardır.
In this study, it is aimed to detect and count wild animals based on image processing in wildlife. From the images obtained from a fixed camera in the protected areas, an image processing based system has been developed for detecting and counting wild animals which are added value with hunting tourism to the country's economy. Through this developed system, it is aimed to both determine and count the wild animals species with high performance. For this, firstly, using gaussian mixed models (GMM) technique, the background images were extracted from the image scenes coming from real-time photocapture videotapes. In a real-time complex image scene that is instantaneous in nature where there is a lot of mobility, developed field test, attribute test and color test criteria are used to determine the targeted wild animal. In the experimental studies, 4 species of wild animals including deer, fox, wolf and wild horses were detected with 100% accuracy. The software's processing time per video frame is 0.242 seconds. With the developed methods, it has been seen that species determination for wild animal inventory can be done with less cost camera systems and computer software without human power with 100% success rate. The difference from the wild animal classification studies in the literature is the catching of the 100% recognition rate targeted by wild animal identification process with simpler mathematical operations and color factor developed without using ready-made algorithms on object recognition. The wild animal recognition algorithms we use in our work are obviously to be the infrastructure for dynamic object detection studies in computer vision applications and all other object recognition will increase the performance ratio in the studies
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
İnsan- robot etkileşiminin biyomimetik yaklaşımla sağlanması
Providing the human-robot interaction with biomimetic approach
Gökhan Gelen, Sinan Özcan
doi: 10.5505/pajes.2018.83584  Sayfalar 188 - 198
Bu çalışmada, insan kol ve el hareketlerinin taklit edilmesiyle insan-robot etkileşimini sağlayan biyomimetik bir yaklaşım sunulmuştur. İnsan kol hareketleriyle robotun aynı doğrultuda hareket etmesi sağlanmış ve el hareketleri ile de robot tutucusunun kontrolü sağlanmıştır. Robot hareketi için; ilk olarak insan elinin, bel hizasında orijin noktası olarak belirlenen noktaya olan konumunu verecek kinematik model oluşturulmuştur. Modellemede, insan kolu, ön kol, pazı ve omuz olmak üzere üç ayrı uzuv olarak incelenmiştir. Omuza, pazıya ve ön kola yerleştirilen algılayıcılar ile dönüş açısı bilgileri elde edilmiş ve uzuv uzunlukları ile birlikte matematiksel modelde kullanılmıştır. Bu hesaplamalarda rotasyon kinematiği ve hareket kinematiği matrisleri kullanılmıştır. Tutucu kontrolü için ise bünyesinde EMG sensörleri bulunduran MYO kol bandı kullanılmıştır. Bu kol bandı üzerindeki EMG sensörleri ile kol kaslarından parmak hareketleri algılatılmıştır ve bu hareketler doğrultusunda pnömatik tutucu kontrol edilmiştir. Uygulamalarda 6-eksen robot kolu kullanılmıştır. Hesaplanan konum verileri ve tutucu bilgisi ethernet üzerinden TCP/IP protokolü ile robot denetleyicisine aktarılmaktadır. Robotun hesaplanan konuma gitmesini ve tutucu kontrolünü sağlayan kod oluşturularak robota aktarılmıştır. Yapılan testlerde, endüstriyel robotun insan kol ve el hareketleri ile başarılı biçimde kontrol edildiği gözlemlenmiştir.
In this work, a biomimetic approach to provide human-robot interaction by mimicking the motion of human arm and fingers is presented. The movement of an industrial robot is performed by human arm movement in same direction and the control of gripper is also performed by hand movements. For the movement of robot, as a first step, a kinematic model is obtained to give the position of the human hand to the point determined as the origin point in the waist line. In the modelling, the human arm is considered as three limp that are forearm, biceps and shoulder. The rotational angles are obtained from sensors placed in the shoulder, biceps, and forearm, are used in the mathematical model with limb lengths. Rotation kinematics and kinematics matrices are used in these calculations. For the gripper control, a MYO armband with EMG sensors is used. With this EMG sensor on the armband, finger movements are detected from the arm muscles and the pneumatic gripper was controlled in the direction of these movements. A 6-axis robot arm is used in the applications. The calculated position data and the gripper information are transferred to the robot controller via the TCP / IP protocol over Ethernet. A code that provides reaching of robot to calculated position and control the gripper is created and transferred to robot. In the tests, it has been observed that the industrial robot has been successfully controlled by human arm and hand movements
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Olay Tabanlı Sistemlerde Karmaşık Olayların Tespiti Amaçlı Gerçek Zamanlı İzleme Alt Yapısı
Detecting Complex Events With Real Time Monitoring Infrastructure On Event-Based Systems
Mehmet Sıddık Aktas
doi: 10.5505/pajes.2018.28044  Sayfalar 199 - 207
Günümüzdeki bir çok yeni uygulamada; veri, sınırlı saklama ortamlarına yönetilemeyecek büyüklüklere varabilmektedir. Bu tür uygulamalarda verinin sürekli veri akışı formatında olduğu görülmektedir. Bu veri üzerindeki sorgulamalar, klasik veri tabanlarından farklı olarak, bildirim sorguları kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Bildirim sorguları, sürekli veri akışı üzerinde filtreleme yapma olanağı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra sorgulardaki koşullara uygun verilerin, izlenebilmesi yeteneğini kazandırmaktadır. Sürekli veri akış formatında veri yapısı içeren sistemler, birim verinin gerçekleşen bir olay olarak değerlendirilebileceği, Olay-tabanlı Sistemler olarak değerlendirilebilir. Bu tür sistemlerde; iş süreçlerinin tetiklenmesini sağlayacak karmaşık olayların gerçek zamanlı tespit edilmesi, bir ihtiyaç haline gelmektedir. Bu araştırma kapsamında, bu eksikliğin giderilmesine yönelik Karmaşık Olay İzleme Altyapısı önerilmektedir. Önerilen altyapı, Olay-tabanlı Sistemlerdeki iş süreçlerinin başlatılma ön koşullarınını oluşturan, karmaşık olayların tespit edilmesini sağlamaktadır. Önerilen altyapının kullanılabilirliğini göstermek adına, tıklama verilerinin sürekli veri akışı formatında üretildiği e-ticaret web siteleri için bir prototip uygulama geliştirilmiştir. Prototip uygulama, ticaretin gerçekleştiği sahadan (e-ticaret ortamı) toplanan müşteri hareket verilerini sürekli olarak izlemektedir. Zaman damgası ile etiketlenmiş her bir tıklama verisi gerçekleşen bir olay verisidir. Belirli bir zaman aralığında gerçekleşen temel olayların bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık olaylar tespit edilerek, gerçekleşen ticari aktiviteler için uygun iş süreçlerinin çalıştırılması sağlanmaktadır. Geliştirilen uygulama, performans ve ölçeklenebilirlik açısından değerlendirilmiş, önerilen altyapının kullanılabilirliğini gösteren sonuçlar elde edilmiştir.
Nowadays, in many recent applications; the data size become too large to be managed within the limited storage environments. In such applications, the data is a streaming data and has a continuously flowing data format. Queries on streaming data are performed using declarative queries, as opposed to queries made on classical databases. Declarative queries provide the ability to filter on a continuous data stream. In addition, they provide the ability to follow the data that match the conditions in the queries. Systems with a data structure in a continuous data flow format can be considered Event-based Systems, in which unit data can be considered as a real event. In such systems; real-time detection of complex events that will trigger business processes is becoming an important need. Within the scope of this research, a Complex Event Monitoring Infrastructure is proposed to address this deficiency. The proposed infrastructure provides the detection of complex events, which form the preconditions for initiating business processes in Event-based Systems. In order to demonstrate the usability of the proposed infrastructure, a prototype application has been developed for e-commerce web sites, where the click-stream data is generated in a streaming data format. Prototype application continuously monitors customer click-stream data collected from the Web site, where the trade takes place (e-commerce environment). Each click-stream data, labeled with a timestamp, is considered as an event data. By combining the basic events, occurring within a certain time period, complex events are identified and the appropriate business processes for corresponding commercial activities are triggered. The developed application was evaluated from the perspective of performance and scalability, and positive results were obtained indicating the usability of the proposed infrastructure.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Bir telsiz duyarga ağı sınama ortamının MSP430G2553 ve nRF24L01+ tabanlı duyargalar ile geliştirilmesi
Developing a wireless sensor network testbed using MSP430G2553 and nRF24L01+ based sensors
Engin Masazade, Volkan Doğukan, Veysel Yaman Akgün
doi: 10.5505/pajes.2016.67790  Sayfalar 208 - 214
Bir telsiz duyarga ağında (TDA) hedeflenen uygulamanın başarı ile gerçekleştirilmesinin yanı sıra, duyarga başına harcanan toplam enerji gibi sistem kaynaklarının etkili kullanılması gerekmektedir. İncelenen sahada farklı uygulamalar için çok sayıda duyargaya ihtiyaç duyulabileceğinden, tüm sistemin maliyet etkin olabilmesi için her bir duyarganın da düşük masrafla üretilmesi de önemlidir. Bu makalede, öncelikle özel yapılmış, az enerji tüketen ve maliyeti düşük olan, MSP430G2553 mikroişlemcisi ve nRf24l01+ haberleşme ünitesi tabanlı bir duyarganın geliştirilmesi amaçlanmıştır. Sonrasında geliştirilen bu duyargalar kullanılarak sade bir TDA sınama ortamı oluşturulmuş ve ışık kaynağının konum tespiti çalışması yapılmıştır.
In a Wireless Sensor Network (WSN), system resources, such as the total node energy, need to be utilized effectively while executing the task of interest. Since a number of sensor nodes may be needed in various type of applications, it is also important to develop each sensor node in a cost effective manner. The purpose of this paper is to develop a custom made, low power, cost-effective wireless sensor node based on a MSP430G2553 microprocessor and nRf24l01+ wireless transceiver module. Then, using these nodes, we form a simple WSN testbed, and locate the position of a light emitting source.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Taksonomik çeşitlilik tabanlı protein altünite etkileşim tahmini
Taxonomic diversity-based domain interaction prediction
Erdem Türk, Barış Ethem Süzek
doi: 10.5505/pajes.2018.18828  Sayfalar 215 - 222
Protein altünite-altünite etkileşimlerinin (AAE) belirlenmesi, proteinlerin fonksiyonel ve yapısal rollerinin anlaşılmasında önemli bir adımdır. MirrorTree, etkileşen proteinlerin birlikte-evrimi prensibine dayanan, bir AAE tahmin yöntemidir. Ancak bu yöntem, AAE tahmin etmek için karşılaştırılan iki protein homolog kümesindeki taksonomik çeşitliliğe ve evrimsel açıklığa duyarlıdır.
Bu çalışmada Taksonomik Çeşitliliğe Dayalı Protein Altünite Etkileşimi Tahmini (TAXDIP) olarak adlandırılan MirrorTree tabanlı yeni bir protein AAE tahmin yöntemi önermekteyiz. TAXDIP, iki protein homolog kümesini karşılaştırmadan önce, bunlarda daha yüksek düzeydeki taksonomik sıraların (ör. Tür yerine Aile) temsil edilmesini destekleyen bir örnekleme adımı ekleyerek, protein homolog kümeleri içindeki evrimsel kapsamın artmasını sağlar.
TAXDIP öncelikle deneysel olarak doğrulanmış 6.514 pozitif (etkileşimli) altünite çiftini ve aynı sayıda, bilinen etkileşimleri olmayan, rastgele oluşturulmuş negatif (etkileşmeyen) altünite çiftini içeren bir küme kullanılarak değerlendirildi. TAXDIP bu kümede %71,0 duyarlılık ve %63,0 özgüllük elde etti. Daha sonra, TAXDIP'in performansının ME ve RDFF adlı AAE tahmin yöntemiyle karşılaştırılması için, 500 etkileşimli ve 500 etkileşmeyen altünite çiftini içeren, bir kıyaslama kümesi kullanıldı. TAXDIP RDFF’den daha iyi duyarlılık ve özgüllük gösterdi. TAXDIP’in duyarlılığı ME’den daha iyi olsa da, özgüllüğü ME’nin altında kaldı.
Sonuç olarak, TAXDIP göstermiş olduğu performansla mevcut tahmin yöntemlerine uygun bir alternatiftir. Ayrıca, TAXDIP’in diğer tahmin yöntemleriyle örtüşen ve dahası onları tamamlayan doğru AAE tahminleri, onu birçok yöntemi bir araya getiren bir meta-AAE tahmin yönteminin parçası olma konusunda güçlü bir konuma getirmektedir.
Identification of protein domain-domain interactions (DDIs) is an essential step in understanding proteins’ functional and structural roles. MirrorTree is a DDI prediction method that is based on the principle of interacting proteins’ co-evolution. However, this method is sensitive to taxonomic diversity and evolutionary span within the two protein homolog sets compared to predict DDI.
In this work, we propose a new MirrorTree-based DDI prediction method, namely Taxonomic Diversity-based Domain Interaction Prediction (TAXDIP). TAXDIP improves the MirrorTree method by adding a sampling step that favors representation of higher-level taxonomic ranks (e.g. family over species) in two protein homolog sets prior to their comparison. This additional step ensures increased evolutionary span within protein homolog sets.
TAXDIP is first assessed using a set containing 6,514 positive (interacting) domain pairs and a negative (non-interacting) set of equal size containing randomly generated domain pairs with no known interactions. TAXDIP achieved 71.0% sensitivity and 63.0% specificity on this set. Next, a benchmark-set containing 500 interacting and 500 non-interacting domain pairs is used to compare the performance of TAXDIP against DDI prediction methods ME and RDFF. TAXDIP showed better sensitivity and specificity than RDFF. While TAXDIP’s sensitivity is better than ME, its specificity remained below ME.
In conclusion, TAXDIP, with its performance, is a viable alternative to existing prediction methods. Furthermore, given TAXDIP’s true predictions are overlapping with, and furthermore, complementing other DDI prediction methods, TAXDIP has a strong position in becoming part of a meta-DDI prediction method that combines multiple methods to build a consensus prediction.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Akıllı telefon ve giyilebilir cihazlarla aktivite tanıma: Klasik yaklaşımlar, Yeni çözümler
Activity recognition using smartphones and wearable devices: Traditional approaches, New solutions
Jemshit Iskanderov, Mehmet Amaç Güvensan
doi: 10.5505/pajes.2018.84758  Sayfalar 223 - 239
Son yıllarda özellikle akıllı telefonların ve giyilebilir cihazların gelişmesiyle birlikte aktivite tanıma alanındaki çalışmalar hız kazanmıştır. Aktiviteler temel olarak yürüme, koşma gibi basit aktiviteler ve yemek yeme, uyuma, diş fırçalama gibi karışık aktiviteler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu derleme çalışmasında aktivite tanıma konusu ile ilgili makaleler değerlendirilmiş ve aktivite tanımada kullanılan sensörler, aktivite çeşitleri, uygulama alanları, aktivite tanıma için kullanılan cihazlar, veri toplama işlemi, eğitim yöntemleri, sınıflandırma algoritmaları ve kaynak tüketimi konuları detaylı olarak incelenmiştir. Yapılmış çalışmaların mevcut durumu ortaya konmuş ve kullanılan farklı yöntemler karşılaştırılmıştır. Daha sonra açık veri setleri paylaşılmış ve literatürdeki derin öğrenme yöntemleri kullanan yenilikçi çözümlerden bahsedilmiştir. Son olarak, bu alanda hala açık olan noktalardan bahsedilmiş ve ilerde çalışma yapılabilecek konular önerilmiştir.
In recent years, the research on activity recognition has gained speed especially with the development of smart phones and wearable devices. Activities could be categorized into two main groups. simple activities such as walking, running and complex activities such as eating, sleeping, brushing teeth. In this survey paper, articles about activity recognition are examined thoroughly. Sensors and devices used in activity recognition, types of daily activities, application areas, data collection process, training methods, classification algorithms and resource consumption are mentioned in details. The state of the art is elaborated and the existing methods are compared to each other. Later, open data sets are mentioned and studies offering innovative solutions using latest approaches such as deep learning methods are introduced. Finally, still open issues on this area are presented and future work has been discussed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
Üç Yazılım Firmasında Yazılım Süreç Değişimlerinin Gözlenen Etkileri: Endüstriyel Keşif Vaka Çalışması
Observed Effects of Software Processes Change in Three Software Firms: Industrial Exploratory Case Study
Murat Yılmaz
doi: 10.5505/pajes.2018.03708  Sayfalar 240 - 246
Yazılım geliştirme süreçleri, gelişen yeni teknolojiler ve onun sağladığı imkanlar doğrultusunda sürekli iyileştirme gerektirir. Yazılım müşterilerinin pazarlanabilir fonksiyonlar içeren ürün talepleri üzerine kurgulanmış yeni nesil yazılım geliştirme modelleri ara ürün üretim hızını ve dolayısıyla ara sürüm sayısını arttırmayı hedeflemektedir. Bu ihtiyaçlar ışığında, yazılım şirketlerinin geliştirme süreçlerini müşteriden gelen istekleri karşılamak adına gözden geçirmeleri gerekmektedir. Ancak, daha da önemlisi, şirketler yazılım üretim hattındaki verimi düşürmemek için süreçlerini yenilikçi pratikler doğrultusunda değiştirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu makalede, yazılım geliştiren üç şirketin yazılım geliştirme yöntemleri durum çalışması yöntemi ile detaylı olarak incelenerek, süreç değişimi aktiviteleri sistematik bir şekilde detaylandırılmıştır. Elde edilen bilgiler ışığında, üç firmanın da yazılım geliştirme yöntemlerindeki değişimler sorgulanarak edindikleri tecrübeler ve bu edinimlerin süreçler üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Çalışmanın sonucunda, yazılım ürün geliştirme başarısının sürecin iyi işletilmesini önemli bir oranda etkilediği, yazılım geliştiren takımların da edindikleri kazanımlar ışığında kendi süreçlerini tasarlamaya çalıştıkları gözlenmiştir.
Software development processes require continuous improvement in line with emerging new technologies and the possibilities it provides. A new generation of software development models based on product demands of software customers with marketable functions aims to increase the intermediate product production speed and thus the number of interim versions. In the light of these needs, software companies need to oversee their development processes to meet their customers' needs. But more importantly, companies are forced to change their processes in line with innovative practices in order not to cut back on the software production line. In this article, the software development methods of the three companies that develop software are examined in detail by the case study method, and the process change activities are systematically detailed. In the light of the information obtained, the experiences of the three firms in the software development methods are questioned and the effects of these acquisitions on the processes are discussed. As a result of the study, it has been observed that the software development success has a significant impact on the well-being of the process, and the software development teams are trying to design their own processes in the light of the gains they acquire.
Makale Özeti | Tam Metin PDF