Cilt: 25  Sayı: 1 - 2019
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA
1.
Postmenopozal kadınlardaki ürik asit düzeyinin kemik metabolizması üzerine etkisi
The effect of uric acid levels on bone metabolism in postmenopausal women
Mustafa Şahin, Okan Dikker, Sevgi Atar
Sayfalar 12 - 18
Amaç: Östrojen düzeyindeki azalma, hücrede reaktif oksijen türlerinin birikimine ve antioksidan savunma sisteminde baskılanmaya yol açarak oksidatif stres oluşturur. Böylece osteoklastların aktivitesi ve kemik rezorbsiyonu uyarılır. Antioksidan özelliğinden dolayı ürik asitin kemik mineral yoğunluğuna (KMY) katkıda bulunabileceği belirtilmektedir. Çalışmamızda; postmenopozal dönemdeki kadınlarda serum ürik asit düzeylerinin, KMY ve diğer kemik metabolik belirteçleri ile ilişkisini araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Yaşları 50 ile 69 arasında değişen 141 postmenopozal dönemdeki kadının KMY ve laboratuvar verileri (glukoz, üre, kreatinin, kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, ürik asit, paratiroid hormon ve 25-hidroksivitamin D3 düzeyleri) değerlendirildi. Katılımcılar t-skoruna göre üç gruba ayrıldı. Bunlar; <–2,5 olanlar osteoporoz hasta grubu; –2,5 ile –1,0 arasında olanlar osteopeni hasta grubu, >–1 olanlar ise normal KMY grubu idi.
Biyokimyasal testler fotometrik yöntemle ölçüldü ve hormon testleri elektrokemilüminesans yöntemi ile ölçüldü.
Bulgular: Ürik asit düzeyleri osteopeni grubunda normal KMY grubuna göre anlamlı olarak daha yüksekti (p=0.023). Osteoporoz-osteopeni ve osteoporoz-normal KMY grupları arasında ise ürik asit düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Tüm gruplarda ürik asit düzeyleri ile KMY arasında herhangi bir korelasyon bulunamadı. Postmenopozal osteopeni ve normal KMY grupları arasındaki ürik asit düzeylerinde negatif korelasyon bulurken (r=-0,423, p=0,016), osteoporoz ve normal KMY grupları arasında anlamlı bir fark yoktu (p>0,05).
Sonuç: Çalışmamız sonucunda postmenopozal kadınlarda ürik asit ile lumbar KMY arasında net bir ilişkiden bahsetmek zor gözükmektedir. Ürik asit bilmecesinin çözülmesi ve kemik metabolizması üzerine etkisinin açıklanması için ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca postmenopozal osteopenili hastalardaki ürik asit düzeyi ayrıntılı olarak incelenmelidir.
Objective: Decrease in estrogen levels leads to oxidative stress by accumulating reactive oxygen species in the cell and suppressing the antioxidant defense system. Thus, the activity of osteoclasts and bone resorption are stimulated. It is stated that uric acid may contribute to the bone mineral density (BMD) because of features of antioxidant. In our study; We investigated the relationship among serum uric acid levels, BMD and other bone metabolic markers in postmenopausal women.
Materials and Methods: BMD and laboratory data (glucose, urea, creatinine, calcium, phosphorus, alkaline phosphatase, uric acid, parathyroid hormone and 25-hydroxyvitamin D3 levels) of 141 postmenopausal women aged between 50 and 69 were evaluated.
The participants were divided into three groups according to the t-score. These; t score <-2.5: osteoporosis patient group, t-score: between -2.5 and -1.0: osteopenia patient group and t-score.>-1: normal BMD group. Biochemical tests were measured by photometric method and hormone tests were measured by electrochemiluminescence method.
Results: Uric acid levels were significantly higher in the osteopenia group than the normal BMD group (p=0.023). There was no statistically significant difference in uric acid levels between osteoporosis-osteopenia and osteoporosis-normal BMD groups. No correlation was found between uric acid levels and BMD in all groups. While there was a negative correlation in uric acid levels between postmenopausal osteopenia and normal BMD groups (r=-0.423, p=0.016), there was no significant difference between osteoporosis and normal BMD groups (p>0.05).
Conclusion: As a result of our study, it is difficult to mention a clear relationship between uric acid and lumbar BMD in postmenopausal women. We believe that further studies are needed to explain the effect of uric acid puzzle on bone metabolism and dissolution. In addition, uric acid levels in patients with postmenopausal osteopenia should be examined in detail.
Makale Özeti

2.
Fibromyalji sendromlu kadın hastalarda cinsel fonksiyonların ve evlilik uyumunun değerlendirilmesi
An evaluation of sexual functions and marital adjustment in female patients with fibromyalgia syndrome
Davut Doner, Hatice Resorlu, Coşkun Zateri, Başak Şahin, Hülya Ertekin, Sibel Oymak
Sayfalar 23 - 27
Amaç: Bu çalışmanın amacı; fibromyalji sendromlu (FMS) evli kadınlarda, ihmal edilmiş bir konu olan cinsel fonksiyonların ve evlilik uyumunun araştırılmasıdır.
Gereç ve yöntem: 47 cinsel aktif fibromyalji sendromu tanılı kadın ve benzer yaş grubunda 50 sağlıklı, gönüllü çalışmaya alındı. Beck anksiyete ölçeği(BAÖ), beck depresyon ölçeği (BDÖ), kadın cinsel fonksiyon indeksi (KCFİ) ve evlilik uyum ölçeği (EUÖ) her iki grupta uygulandı. Hasta grubunda ağrı şiddeti vizüel analog skala (VAS) ile ve hastalık nedeniyle oluşan fonksiyonel bozukluk ise fibromyalji etki anketi (FEA) ile değerlendirildi.
Sonuçlar: İki grup arasında sosyodemografik özellikler arasında fark yoktu. KCFİ ve EUÖ total skorları kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hasta grubunda daha düşüktü.( p=0.028, p<0.001; sırasıyla). Düşük KCFİ olan hastalarda, düşük EUÖ skorları tesbit edildi. (p=0.003, r: +0.043,). Hastalık süresi ve FEA ile ne KCFI ne de EUÖ arasında bir korelasyon görülmedi. Depresyon hem KCFI ve hemde EUÖ ile koreleydi. (p< 0.001, r= -0.569; p<0.001, r= -0.546, sırasıyla).
Sonuç: Bu çalışmada FMS' li hastalarda seksüel fonksiyonların ve evlilik uyumunun olumsuz yönde etkilendiği görüldü. Bu durum, depresyon ile yakından ilişkili bulundu. Ancak hastalık süresi, ağrı şiddeti ve fonksiyonel etkilenme ile ilgili bir ilişki saptanmadı.
Aim: The purpose of this study was to investigate sexual functions and marital adjustment, a neglected issue among married female patients diagnosed with FMS, and to reveal the factors affecting these.

Method: 47 sexually active married women diagnosed with FMS and 50 healthy volunteers in a similar age group were included in the study. Beck Anxiety Inventory (BAI), Beck Depression Inventory (BDI), Female Sexual Function Index (FSFI) and Dyadic Adjustment Scale (DAS) evaluations were also performed for both groups. In the patient group, severity of pain was scored using a visual analogue scale (VAS), and degree of functional impairment due to the disease was assessed using the Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ).

Results: No significant difference was determined between the two groups in terms of sociodemographic features. FSFI and DAS total scores were significantly lower in the patient group compared to the controls (p<0.001 and p=0.028, respectively). Low DAS scores were determined in patients with low FSFI scores (p=0.003, r: +0.043,). Duration of disease and FIQ and VAS scores exhibited no correlation with either FSFI or DAS scores. Depression was correlated with both FSFI and DAS (p< 0.001, r= -0.569; p<0.001, r= -0.546, respectively).

Conclusion: Sexual functions and marital adjustment were adversely affected in patients with FMS in this study. This effect was closely correlated with depression, but was not correlated with duration of disease, pain severity or functional impact.
Makale Özeti

3.
Postmenopozal Endonezyalı Kadınlarda Düşük Kemik Kitlesindeki RANKL ve Osteoprotegerin Genlerindeki Polimorfizmler
Polymorphisms within RANKL and Osteoprotegerin Genes in Low Bone Mass among Postmenopausal Indonesian Women
Ignatio Rika Haryono, Angela Tulaar, Herawati Sudoyo, Ambrosius Purba, Murdani Abdullah, Sri Widia Jusman, Andri Lubis, Ermita Ibrahim Ilyas
Sayfalar 28 - 34
Arka plan: Nükleer faktör-B ligandı (RANKL) ve osteoprotegerin (OPG) reseptör aktivatörünün kemik yeniden modelleme ve osteoporozda önemli bir rolü olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, Endonezya menopoz sonrası kadınlarda düşük kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile RANKL ve OPG genlerinin polimorfizmleri (sırasıyla TNFSF11 ve TNFRSF11B) arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve yöntemler: 50-65 yaş arası 60 postmenopozal kadın uygun bulundu. KMY, çift enerjili bir x-ışını absorpsiyometrisi (DXA) kullanılarak ölçülmüştür. TNFSF11 ve TNFRSF11B'nin genotipleri polimeraz zincir reaksiyonu-kısıtlama fragman uzunluğu polimorfizmleri (PCR-RFLP) ve DNA sıralama yöntemleri ile elde edildi. TNFSF11'den (-290C> T, -643C> T, -693G> C) ve TNFRSF11B'den (163A> G, 950T> C, 1181G> C) üç SNP seçildi. Allel dağılımı ile KMY arasındaki ilişki bir Ki kare veya Fischer kesin testi kullanılarak hesaplandı. Kemik bölgelerindeki tüm SNP'ler ve BMD'yi analiz etmek için çoklu bir lojistik regresyon kullanıldı. Önemlilik p <0.05 olarak ayarlandı.
Bulgular: Çoğu denek daha düşük KMY'ye (% 83.3) sahipti. Sağlıklı ve düşük KMY arasındaki bireylerin özellikleri karşılaştırılabilir bulundu (hepsi p > 0.05). TNSSF11 ve TNFRSF11B'de genotiplerin ve allellerin sağlıklı ve düşük KMY'ler arasındaki dağılımı anlamlı olarak farklı değildi (tümü p > 0.05). Tüm kemik bölgelerinde TNF ile TNFSF11 ve TNFRSF11B'nin SNP'leri arasında ilişki yoktu (hepsi p > 0.05).
Sonuçlar: Bu çalışma, 50-65 yaşlarındaki Endonezyalı postmenopozal kadınlarda TNFSF11 ve TNFRSF11 gen polimorfizm BMD ile ilişkili olmadığını düşündürmektedir.
Background: Prior studies have shown that receptor activator of nuclear factor-κB ligand (RANKL) and osteoprotegerin (OPG) have an essential role in bone remodeling and osteoporosis. This study aimed to investigate the association between RANKL (TNFSF11) and OPG (TNFRSF11B) genes’ polymorphisms with low bone mineral density (BMD) in Indonesian postmenopausal women.
Material & methods: Sixty postmenopausal women aged 50–65 years were eligible. The BMD was measured by using a dual energy x-ray absorptiometry (DXA). The genotypes of TNFSF11 and TNFRSF11B were obtained by polymerase chain reaction-restriction fragment length polymorphisms (PCR-RFLP) and DNA sequencing methods. Three SNPs from TNFSF11 (-290C>T, -643C>T, -693G>C) and from TNFRSF11B (163A>G, 950T>C, 1181G>C) were selected. The association between alleles distribution and BMD was computed using a Chi square or Fischer exact test. A multiple logistic regression was used to analyze between all SNPs and BMD at bone sites. Significancy was set at p < 0.05.
Results: Most subjects had lower BMD (83.3%). Characteristics of subjects between healthy and low BMD were comparable (all p > 0.05). The distribution of genotypes and alleles in TNSSF11 and TNFRSF11B between healthy and low BMD were not significantly different (all p > 0.05). There was no association between SNPs of TNFSF11 and TNFRSF11B with BMD at all bone sites (all p > 0.05).
Conclusions: The present study suggests that TNFSF11 and TNFRSF11B gene polymorphisms are not associated with BMD in Indonesian postmenopausal women aged 50–65 years old.
Makale Özeti

4.
Alopesi Areata ve Vitiligo hastalarında D vitamini düzeyi ve yaşam kalitesi ile ilişkisi
The relationship between vitamin D levels and the quality of life in patients with Alopecia areata and Vitiligo
Nazlı Dizen Namdar, İnci Arıkan
Sayfalar 35 - 39
Amaç: Alopesi areata ve vitiligolu hastalarında D vitamini ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi araştırmak.

Gereç ve yöntem: Çalışma grubumuza Alopesi areatalı (AA) 60 hasta, vitiligo’lu 44 hasta ve kontrol grubumuza ise 61 kişi dahil edilmiştir. Çalışma grubumuzun sosyodemografik ve klinik özellikleri ile tüm katılımcıların D vitamini düzeyleri kayıt edildi. 25(OH)D düzeyi <20 ng/ml; D vitamini eksikliği, 20-29 ng/ml; D vitamini yetersizliği, ≥30 ng/ml; normal olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Hastalara Dermatolojik Yaşam Kalite İndeksi (DYKİ) anket formunun Türkçe çevirisi doldurtuldu.

Bulgular: Çalışmamızda hasta grubumuzun 25-OH D düzeyi, kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (p<0,000). AA’lı hastalarda D vitamini düzeyleri ile DYKİ puanları negatif korelasyon gösteriyordu ve anlamlı idi (p: 0.012). Vitiligo’lu hastalarda ise DYKİ puanları ile D vitamin düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanamadı (p: 0.066).

Sonuç: AA ve vitiligo hastalarında D vitamini eksikliği oldukça yaygındır. Her iki hastalıkta da yaşam kalitesi bozulmuştur. Özellikle AA hastalarında D vitamini düzeyi düştükçe yaşam kalitesi bozulmaktadır. Yetersiz veya eksik D vitamini saptanan AA hastalarında D vitamini takviyesi yapılarak yaşam kalitesini artırabileceğimizi ve böylelikle bu hastaların tedavisine katkı sağlayabileceğimizi düşünmekteyiz.
Objective: To investigate the relationship between vitamin D and the quality of life in patients with alopecia areata and vitiligo.

Materials and Methods: The study group includes 60 patients with Alopecia areata (AA), 44 patients with vitiligo and 61 patients with control group. Sociodemographic and clinical features of our study group and vitamin D levels of all participants were recorded. Patients were divided into three groups; 25(OH)D level <20 ng/ml regarded as vitamin D deficiency, 20-29 ng/ml as vitamin D insufficiency, ≥30 ng/ml as normal. Patients were requested to fill out Turkish version of DQLI questionnaire.

Results: In our study, the 25-OH D level of our patient group was significantly lower than the control group (p <0.000). Vitamin D levels levels and DQLI scores were negatively correlated in patients with AA (p: 0.012). In patients with vitiligo, no significant relationship was found between the DQLI scores and vitamin D levels (p: 0.066).

Conclusion: Vitamin D deficiency is quite common in patients with AA and vitiligo. Quality of life was impaired in both diseases. Especially in patients with AA, quality of life decreases as vitamin D levels decrease. We believe that vitamin D supplementation may improve the quality of life in patients with deficient or insufficient vitamin D, and thus may contribute to the treatment of these patients.
Makale Özeti

VAKA SUNUMU
5.
Gluteus Mediusun Akut Kalsifik Tendiniti
Acute Calcific Tendinitis Of The Gluteus Medius
Berke Aras, Emre Adgüzel, Serdar Kesikburun, İsmail Safaz, Bilge Yılmaz
Sayfalar 40 - 42
Giriş: Kalsifik Tendinit bir çok anatomik noktada oluşabilen inflamatuar bir durumdur. Gluteus medius tendonun tutulumu nadiren görülür. Bu vakada gluteus medius tendonunun kalsifik tendinitine bağlı kalça ağrısı olan bir hasta takdim edilecektir.
Gözlem: 39 yaşında erkek hasta polikliniğe 2 haftadır devam eden ve aktivite ile artan şiddetli sağ kalça ağrısı şikayeti ile başvurdu. Fizik muayenesinde sağ tronkanter major çevresinde belirgin hassasiyet saptandı. MRG'da gluteus medius tendonunun trokanter majore bağlanma bölgesinde inflamatuar ödematöz değişiklikler saptandı. Akut kalsifik tendinit tanısı ile hastaya non-steroid anti-inflamatuar ilaç başlandı.Bir haftalık İlaç tedavisine rağmen ağrılarında azalma olmadı. Daha sonra kortikosteroid yapılan hastanın semptomlarında üç gün içinde azalma gözlendi.
Tartışma: Klinisyenler kalça ağrısının ayırıcı tanısında gluteus medius kasının kalsifik tendiniti de akılda tutmalıdırlar. Tanısı fizik muayene ve ilgili tendonda kalsifik birikmelerin radyolojik bulguları ile konur.
Introduction: Calcific tendinitis is a benign inflammatory condition occurring in numerous anatomic locations. Involvement of the gluteus medius tendon is uncommon. In this case we report a patient with hip pain due to calcific tendinitis of the gluteus medius tendon.
Observations: A 39-year-old man was admitted to our outpatient clinic with a severe right hip pain, exacerbating with activity, for two weeks. He had no history of trauma. Physical examination revealed marked tenderness over the right greater trochanter. On plain radiography, a calcific deposit was seen adjacent to the greater trochanter. MRI demonstrated inflammatory edematous changes in the insertion of the gluteus medius tendon to the greater trochanter. A diagnosis of acute calcific tendinitis was determined and the patient was treated conservatively using nonsteroidal anti-inflammatory drugs. The patient reported no reduction in pain one week after the drug therapy. Consequently, a corticosteroid injection to the lesion site was administered. His symptoms decreased within three days.
Discussion: Clinicians should take into account the calcific tendinitis of the gluteus medius in the differential diagnosis of hip pain. The diagnosis is based on typical clinical and radiographic findings of calcific deposits in the corresponding tendon.
Makale Özeti