Cilt: 23  Sayı: 2 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA
1.
Nöropatik Ağrı Komponenti Olan Diz Osteoartritinde TENS Etkinliği: Randomize Kontrollü Çalışma
The Effectiveness of Transcutaneous Electrical Nerve Stimulation in knee osteoarthritis with Neuropathic Pain Component: A Randomized Controlled Study
Cemile Sevgi Polat, Asuman Doğan, Didem Sezgin Özcan, Belma Füsun Köseoğlu, Sinem Koçer Akselim, Şule Şahin Onat
Sayfalar 47 - 51
Amaç: Çalışmanın amacı nöropatik ağrı komponenti olan diz osteoartritinde transkütanöz elektriksel sinir stimulasyonunun etkinliğini araştırmak
Yöntem: Hastalar ağrı şiddeti açısından görsel analog skala, fiziksel fonksiyon için Western Ontario and McMaster osteoarthritis index (WOMAC), osteoartrit şiddeti açısından Kellgren-Lawrence derecelendirme, nöropatik ağrı varlığı açısından PainDETECT Ağrı Anketi ile değerlendirildi.Hastalar PainDETECT puanlarına göre 2 gruba ayrıldı. Grup 1 nöropatik ağrısı pozitif ve muhtemel olan 20 (39.2 %) hastadan, grup 2 nöropatik ağrısı olmayan 31 (60.8 %) hastadan oluşmaktadır. Bütün hastalar hotpack ve transkütanöz elektriksel sinir stimulasyonu tedavisi aldı, ev egzersiz programı verildi. Fiziksel tedavi ajanları haftada 5 gün olmak üzere 3 hafta verildi. Değerlendirmeler bütün hastalarda tedavi öncesi ve sonrası yapıldı.
Bulgular: Demografik özellikler ve radyografik değerlendirme açısından gruplar arasında istatiksel olarak fark yoktu. VAS, WOMAC ağrı ve fiziksel fonksiyon skorları nöropatik ağrı komponenti olan diz hastalarında tedaviden sonra anlamlı derecede azaldı fakat her iki grup arasında anlamlı farklılık yoktu.
Sonuç: TENS nöropatik ağrı komponenti olan diz OA hastalarında ağrıyı azaltmada ve fiziksel fonksiyonu geliştirmede etkilidir. TENS tedavisinin avantajı ilaç tedavisi ile birlikte kullanılabilmesi böylelikle ilaç dozunun ve ilaç yan etkilerinin azaltılmasını sağlamasıdır.
Objective: The aim of this study was to evaluate the effectiveness of transcutaneous electrical nerve stimulation (TENS) in knee osteoarthritis (OA) with neuropathic pain (NP) component.
Methods: The patients were evaluated with Visual Analogue Scale (VAS) for pain severity, Western Ontario and McMaster osteoarthritis index (WOMAC) for physical function and the Kellgren-Lawrence system for severity of OA, PainDETECT Questionnaire (PDQ) for presence of neuropathic pain. We divided patients into two groups according to PDQ scores. Group I consisted of 20 patients (39.2 %) with likely and possible NP, group II consisted of 31 patients (60.8 %) with unlikely NP. All patients received hot pack, TENS and were given a home exercise program. Physical therapy agents were applied 5 days a week for 3 weeks in total. Assessments were evaluated in all patients before and after the treatment.
Results: There was no statistically significant difference in demographic features and radiographic evaluations between the groups. The VAS, WOMAC pain and physical function scores decreased significantly after therapy in knee OA patients with NP component but without a significant difference between two groups.
Conclusions: TENS was effective in reducing pain and improving physical function in knee OA patients with NP. The advantage of this therapy is that it can be used in combination with drug therapy providing reduction in drug dosage and adverse effects.
Makale Özeti

2.
Türkiye’nin İki Farklı Bölgesindeki Kemik Mineral Yoğunluğu Ölçümlerinin Karşılaştırılması
A Comparison of Bone Mineral Density Measurements in Two Different Regions of Turkey
Ahmet İmerci, Nevres Hürriyet Aydoğan, Önder Yeniçeri
Sayfalar 52 - 56
Amaç: Muğla ve Erzurum illerinde osteoporoz (OP) ünitesinde kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümü yapılmış hastaların değerlerini karşılaştırmak ve OP yaygınlığını belirlemek amaçlanmıştır.
Gereç ve yöntem: 50 yaş üstü toplam 3862 hastanın verileri değerlendirilip ve çalışmaya dahil edildi. Hastaların; yaşları, cinsiyetleri ve vücut kitle indeksi (VKİ) kaydedildi. Muğla’daki hastalar 1. gruba, Erzurum’daki hastalar ise 2. gruba dahil edilerek çalışma iki gruba ayrıldı. Her iki gruptaki omurga (L1-4) ve kalça (femur boyun) KMY’leri Dual Enerji X-ışını Absorbsiyometri (DEXA) yöntemi kullanılarak ölçüldü.

Bulgular: Toplam 3862 hasta çalışmaya dahil edildi. Birinci grupta toplam hasta sayısı 2611’ di ve bunların 2518’i kadın, 93’ü erkekti. İkinci grupta 1251 hasta mevcuttu ve 1093’ü kadın, 158’i erkekti. Birinci grupta yaş ortalaması 63,63±8,84, ikinci grupta 65,44±9,26 idi ve iki grup arasında anlamlı fark saptandı (p<0,001). VKİ açısından iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0,001). Olguların femur boyun T skorları arasında anlamlı fark saptandı (p<0,001). Lomber 1-4 T skoru her iki gruptaki kadınlarda anlamlı fark saptanırken, erkeklerde istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (sırasıyla p<0,001, p= 0,726).

Sonuç: Muğla bölgesinde femur boyun KMY değerleri Erzurum bölgesine göre anlamlı düşük bulunmuştur. Daha az güneşlenme süresi ve bölgesel farklılıklar düşük KMY ve OP için önemli risk faktörü olmasına rağmen Erzurum bölgesinde KMY değerleri daha yüksek bulunmuştur. Beslenme alışkanlıkları sonuçlarda etkili olduğu düşünülmektedir. Bölgesel farklılıkların ve yerel değerlerin KMY yorumlanmasında göz önüne alınması gereken bir faktör olduğuna inanmaktayız.
Objective: To compare the values of bone mineral density (BMD) measurements made of patients in the osteoporosis (OP) unit in the provinces of Mugla and Erzurum and to determine the extent of OP.
Materials and Methods: The data were evaluated of a total of 3862 patients aged over 50 years, who were included in the study. The age, gender and body mass index (BMI) values were recorded for each patient. The patients were separated into 2 groups as patients from Mugla (Group 1) and Erzurum (Group 2). In both groups, BMD measurements were taken of the spine (L1-L4) and hip (femoral neck) using the Dual Energy X-Ray Absorptiometry method (DEXA).
Results: A total of 3862 patients were included in the study. In Group 1, there were 2611 patients comprising 2518 females and 93 males. In Group 2, there were 1251 patients comprising 1093 females and 158 males. The mean age was 63.63±8.84 years in Group 1 and 65.44±9.26 years in Group 2, and the difference was statistically significant (p<0.001). A statistically significant difference was determined between the groups in respect of BMI (p<0.001). A statistically significant difference was determined between the femoral neck T-scores of the cases (p<0.001). Between the females of the two groups, a statistically significant difference was determined in respect of the Lumbar 1-4 T-score but no difference was seen between the males (p<0.001, p=0.726, respectively).
Conclusion: The femoral neck BMD values of patients in the Mugla region were found to be significantly lower than those of the patients in the Erzurum region. Despite the significant risk factors for BMD and OP in the Erzurum region of less sunlight and regional differences, the BMD values were determined to be higher. Regional differeences should be taken into account when interpreting BMD local values.
Makale Özeti

3.
Osteoporozu olan ve olmayan postmenapozal kadınlarda vertebral kırık varlığı
Vertebral fracture in postmenopausal women with and without osteoporosis
Merih Özgen, Onur Armağan, Selen Kuzgun, Fulya Bakılan, Funda Berkan, Fezan Şahin Mutlu
Sayfalar 57 - 60
Giriş: Osteoporoz önemli bir disabilite, morbidite ve mortalite nedenidir. Neden olduğu kırıklarla önemli bir ekonomik yüke sebep olmaktadır. DXA, Dünya Sağlık Örgütü’ nün günümüzde kırık riskinin belirlenmesinde önerdiği, altın standart olarak tanımlanan tek tekniktir. Dansitometrik incelemede yalancı negatif sonuçlara sebep olabilecek nedenleri ve klinik uygulamada osteoporozun göstergesi olan kırık varlığının saptanmasında direkt radyografik incelemelerin kullanımı önerilmektedir. Bu çalışmanın amacı; osteoporoz tanı, tedavi ve takibinde rutin kullandığımız Dual Enerji X-Ray Absorbsiometri (DXA) yönteminin beraberinde, direkt radyografi ile hastaların kırık varlığı bakımından değerlendirilmesi gerekliliğinin retrospektif olarak araştırmasıdır.
Metod: Travma hikayesi olmayan, DXA ve lateral torakal ve lomber direkt grafileri bulunan, 189 postmenapozal kadının verileri retrospektif olarak değerlendirmeye alındı. Kayıtlı DXA sonucu ile osteoporoz tanısı alan 167 postmenapozal kadın (Grup=I) ve osteoporoz tanısı almayan 22 PM kadın (Grup II) iki gruba ayrıldı. Torakal ve lomber lateral grafide en az bir kırığı olan hastaların gruplara göre dağılımı incelendi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 189 postmenapozal kadının 61’inde (%32.28) en az bir vertebrada yükseklik kaybı tespit edildi. DXA sonucuna göre osteoporoz tespit edilen 167 hastanın 49’unda (%29.34), osteoporoz tespit edilmeyen 22 hastaların 12’sinde (%54.55) en az bir kırık tespit edildi.
Sonuç: Bu çalışma ile; postmenapozal kadınlarda osteoporoz tanı ve tedavi planlamasında altın standart olan DXA yönteminin beraberinde direkt radyografi ile hastaların kırık varlığı bakımından takiplerinin yapılmasının gerekliliği, retrospektif olarak gösterilmiştir.
Objective: Osteoporosis is a major cause of disability, morbidity and mortaliy. It causes a significant economic burden with fractures. According to World Health Organisation (WHO), DXA is the gold standart method for fracture risk prediction. Since false negative result can be obtained in densitometric examination, the use of radiography is suggeested for the detectionof osteoporotic fractures. The aim of this retrospective study is to investigate the necessity of using DXA together with radiography to detect bone fractures in osteoporosis.
Methods: 189 post menopausal women who have lateral thoracic and lumbar graphy and does not have trauma history, were evaluated retrospectively. Patients were divided into two groups according to DXA results, Group I consisted 167 postmenopausal women with osteoporosis and Group II consisted 22 postmenopausal women with no osteoporosis. In both groups, patients who have at least one fracture according to thoracic and lumbar graphy were evaluated.
Results: 61 of 189 post menopausal women (32.28%) had at least one fracture in the vertebrea. In group I, 69 of 167 patients (29.34%), in group II, 21 of 22 patients (54.55%) had at least one fracture.
Conclusion: This study showed that, in the diagnose and treatment of osteoporosis, not only gold standart DXA is essential, but also radiography is essential to detect fractures in postmenopausal women.
Makale Özeti

4.
Vitamin D düzeyi ile Non-spesifik Kas İskelet Sistemi Ağrıları Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi: Çok merkezli retrospektif bir çalışma (İnme Çalışma Grubu)
Assessment of the Relationship Between Vitamin D Level and Non-specific Musculoskeletal System Pain: A multicenter retrospective study (Stroke Study Group)
Ali Yavuz Karahan, Berrin Hüner, Banu Kuran, Nebahat Sezer, Canan Çelik, Ender Salbaş, Banu Ordahan, Berrin Gündüz, Duygu Geler Kulcu, Ayşe Yalıman, Nilgün Şahin Atalay, Afitap İçağasıoğlu, Sibel Başaran, Serpil Savaş, Canan Tıkız, Ercan Kaydok, Taciser Kaya, Gülçin Kaymak Karataş, Özden Özyemişçi Taşkıran, Nurten Eskiyurt
Sayfalar 61 - 66
Amaç:
Bu çalışmada özgül olmaya kas iskelet sistemi ağrısı olan hastalarda Vitamin D düzeyi ile ağrı şiddeti, lokalizasyonu ve süresi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler:
Türkiye genelinde 19 merkezde özgül olmayan kas ağrısı nedeniyle Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniklerine başvuran hastalar retrospektif olarak tarandı. Taranan hastalar arasında ağrı düzeyi Visüel Analog Skala (VAS) ile belirlenmiş olan ve ağrılı bölge, ağrı süresi ve Vitamin D düzeyi kayıtlarına ulaşılabilen 3104 hasta çalışmaya alındı. 25(OH)D düzeyi 20 ng/mL’ den düşük ise D vitamini eksikliği (Grup 1), 21 ile 29 ng/mL arasında ise D vitamini yetersizliği olan grup (Grup 2) ve 30 ng/mL’ den yüksek ise normal grup (Grup 3) olarak kabul edildi. Gruplar ağrı süresi, lokalizasyonu ve şiddeti açısından karşılaştırıldı. Ayrıca D vitamini düzeyleri ile ağrı lokalizasyonu, şiddeti ve süresi korelasyonları incelendi.
Bulgular: Üç bin yüz dört kayıtlı hastanın 2202 (%70,9)’ sinde D vitamini eksikliği saptanırken, 516 (%16,6)’ sında D vitamini yetersizliği ve 386 (%12,4)’ sında normal sınırlarda D vitamini olduğu tespit edildi. Gruplar yaş, beden kitle indeksi (BKİ), gelir düzeyi, şikâyet süresi, eğitim düzeyi, aile tipi ve çalışma durumu yönünden benzer olarak saptandı (p>0,05). VAS, ağrı lokalizasyonu ve süresi skorları yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05).
Sonuç: Çalışmamız özgün olmayan kas-iskelet ağrısı olan hastalarda D vitamini eksikliğinin ağrının şiddeti ve süresi ile ilişkili olmadığını göstermektedir.
Aim: In this study, it was aimed to evaluate the relationship between Vitamin D level and pain severity, localization and duration in patients with musculoskeletal pain that is not specific

Materials and Methods: Patients who applied to Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinics due to non-specific muscle pain in 19 centers in Turkey were retrospectively screened. 3104 patients were included in the study, whose pain level was determined by Visual Analog Scale (VAS) and painful region, duration of pain and vitamin D level were reached. If the 25 (OH) D level is lower than 20 ng / mL, D vitamin deficiency (Group 1), between 21 and 29 ng / mL is higher than the vitamin D insufficiency group (Group 2) and 30 ng / (Group 3). The groups were compared in terms of pain duration, localization and severity. In addition, the correlations of pain localization, severity and duration with vitamin D levels were examined.

Findings: D vitamin deficiency was detected in 2202 (70.9%) of 3 thousand four hundred and four registered patients, D vitamin deficiency was found in 516 (16.6%) and D vitamin was in normal limit in 386 (12.4%) It was. The groups were similar in terms of age, body mass index (BMI), income level, duration of complaint, education level, family type and working status (p> 0,05). There was no statistically significant difference between groups in terms of VAS, pain localization and duration scores (p> 0,05).

Conclusion: Our study shows that vitamin D deficiency in patients with nonspecific musculoskeletal pain is not associated with the severity and duration of pain.
Makale Özeti

VAKA SUNUMU
5.
Lomber radikülopatiyi taklit eden postpartum unilateral sakral stres kırığı: Olgu sunumu
Postpartum unilateral sacral stress fracture mimicking lumbar radiculopathy: Case report
Sinan Bağçacı, Ali Yavuz Karahan
Sayfalar 67 - 69
Postpartum sakral stres kırığı oldukça nadir bir klinik tablodur. Müphem klinik ve radyolojik bulgularının olması nedeniyle sıklıkla geç tanı almaktadır. Bu yazıda akut gelişen, lomber radikülopatiyi taklit eden ve belden sağ bacağa yayılan bir ağrı ile başvuran 25 yaşındaki postpartum dönmedeki kadın olgudan bahsedilmiştir. Manyetik rezonans görüntüleme ile hastada sakrumda alar bölgede displase olmamış stres kırığı tespit edildi. Hastanın 25-hidroksi vitamin D düzeyi çok düşük iken; dual enerji X-ray absorsiyometri ölçümü normal aralıkta bulundu. Konservatif tedavi sonucunda hasta tamamen iyileşti. Sonuç olarak gebelikte ve postpartum dönemde hastalarda bel ağrısı varlığında sacrum stress kırığı akılda tutulmalıdır.
Postpartum sacral stress fracture is a very rare clinical entity. There is often a delay in diagnosis due to its’ uncertain clinical and radiologic features. A case of a postpartal 25-year-old female patient presented with acute onset of low back pain radiating to the right extremity, mimicking lumbar radiculopathy. A magnetic resonance imaging of sacrum revealed a non-displaced stress fracture of the right sacral ala. The 25-hydroxy vitamine D level of the patient was very low but bone mineral density measurement with dual energy X-ray absorptiometry was normal. Conservative treatment resulted in a complete recovery. In conclusion, sacral stress fracture should be kept in mind in patients with low back pain during pregnancy and postpartum period.
Makale Özeti

6.
Gebelikte dual etiyolojili bel ağrısı; lomber disk hernisi ve bilateral kalçanın geçici osteoporozu birlikteliği olgu sunumu
Dual etiologic back pain in pregnancy; A case report with lumbar disc herniation and transient osteoporosis of the bilateral hip
Aynur Aydoğan İzol, Belgin Erhan, Neriman Rençber
Sayfalar 70 - 74
Gebelikte bel ağrısı sık görülen bir şikayettir. Gebeliğin lomber disk herniasyonu için bağımsız bir risk faktörü olduğu ve varolan herniasyonu kötüleştirebildiği bildirilmektedir.
Kalçanın geçici osteoporozu ise nedeni bilinmeyen, nadir görülen, kendini sınırlayan ve gebelikte de rastlanan bir hastalıktır. Bu makalede aynı gebelik süresi içinde önce akut lomber disk hernisi daha sonra bilateral kalçanın geçici osteoporozu gelişen ve konservatif yöntemler ile tedavi edilen bir olgu sunulmaktadır. Sunduğumuz olguyla hastada iki patolojinin birlikte olabileceği, bel ve kalça ağrısı ile başvuran gebe hastalarda radikülopatinin yanı sıra kalçanın geçici osteoporozunun da ayırıcı tanıda düşünülmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Low back pain in pregnancy is a common complaint. It has been reported that the pregnancy is an independent risk factor for lomber disc herniation and may worsen the existing herniation. Transient osteoporosis of the hip, is an idiopathic, rare, self-limiting disease, which can be seen in pregnancy. This article reports a patient who had an acute lumbar disc herniation, then transient osteoporosis of the bilateral hip in the same pregnancy and treated with conservative methods. With this pathologic case it is emphasized that, two pathological phenomenon can be seen in the same patient at the same time. It should be kept in mind transient osteoporosis of the hip and radiculopathy should be considered in the differential diagnosis in pregnant patients who complains back and hip pain.
Makale Özeti

7.
Uzun Dönem Glukokortikoid ve Siklosporin-A Kullanımına Sekonder Gelişen Osteoporotik Vertebra Fraktürleri: Olgu Sunumu
Long-term Glucocorticoids and Cyclosporine-A Use Secondary to Developing Osteoporotic Vertebral Fractures: A Case Report
Selda Çiftci, Jülide Öncü Alptekin, Zehra Duman, Cansu Mert, Rana Terlemez, Figen Yılmaz, Banu Kuran
Sayfalar 75 - 78
Glukokortikoid kullanımı sırasında birçok yan etkiyle karşılaşılmaktadır. Osteoporoz kemik metabolizması üzerine yaygın görülen yan etkisidir. Yüksek doz ve uzun süreli steroid kullanımı sırasında yan etki artar.

Bu yazımızda, Behçet Hastalığı’na bağlı göz tutulumu nedeniyle yaklaşık 6 yıldır kontrolsüz glukokortikoid ve 3 yıldır siklosporin kullanımına bağlı dorsal ve lomber vertebralarda osteoporotik fraktür gelişen genç erkek bir olgu sunulmuştur. Sonuç olarak bu vaka, steroidlerin ve kombinasyon tedavilerinin mutlak endikasyonlarda, uygun doz ve süreyle kullanılmasını, hastaların düzenli takip edilmeleri gerektiğini göstermiştir.
It is confronted with a lot of side effects during usage of glucocorticoids. Osteoporosis bone metabolism is a widespread side effect.the side effect increases during overdose and long-term steroid use.

In our article, a young male case, developing osteoporotic fracture in dorsal and lumbar spine due to the use of cyclosporine for 3 years and uncontrolled glucocorticoid because of ocular involvement in connection with Behçet's disease for about 6 years, was presented.
To sum up, this case shows that steroids and combination treatments should be used with appropriate dose and duration in absolute indications and patients should be monitored in order.
Makale Özeti

8.
Paratiroidektomi Sonrası Gelişen Akut Kalsiyum Pirofosfat Artriti
Acute Calcium Pyrophosphate Arthritis After Parathyroidectomy
Alper Uçkun, Naciye Füsun Toraman, Tuncay Çakır, İlhan Sezer
Sayfalar 79 - 81
Paratiroidektomi sonrası gelişen hipokalsemi iyi bilinen bir metabolik sekel olsa da, akut kalsiyum pirofosfat (CPP) artriti gibi nadir durumlar da gözlenebilmektedir. Bu çalışmada paratiroidektomi sonrası her iki dizde akut CPP artriti gelişen bir olgu sunulmuştur.
Kırksekiz yaşında erkek hasta 1 gün önce ani başlayan sağ dizde ağrı ve şişlik şikayetiyle başvurdu. Özgeçmiş ve soygeçmişinde bir hafta önce paratiroid adenomu nedeniyle yapılan paratiroidektomi ameliyatı dışında özellik yoktu. Yapılan kan, görüntüleme ve sinovyal sıvı analizi neticesinde akut CPP artriti teşhisi konuldu. Üç gün sonra yapılan değerlendirmede sağ dizde artritin gerilediği, ancak sol dizde artrit geliştiği saptandı. Sol dizden yapılan sinovyal sıvı incelemesinde de benzer bulgular saptandı. Soğuk uygulama ve Kolşisin 1 mg/gün başlanan hastanın artrit tablosunda ve akut faz belirteçlerinde gerileme saptandı.
Paratiroidektomi sonrası akut CPP artriti nadir görülen bir durum olup, bu konuda çeşitli teoriler bulunmaktadır. En yaygın kabul gören teoriye göre; kalsiyum seviyesindeki azalma neticesinde CPP kristallerinin çözünürlüğü azalarak, daha önceden eklem kıkırdağında depolanan CPP kristalleri sinovyal sıvıya dökülmektedir. Paratiroidektomi sonrası artrit gelişen hastalarda CPP artriti de ayırıcı tanıda düşünülmeli; sinovyal sıvı analizi tanısal tetkikler arasında yer almalıdır.
Although hypocalcemia is a well-known metabolic sequela, rare conditions such as acute calcium pyrophosphate (CPP) arthritis can be observed after parathyroidectomy.We presented a case of acute CPP arthritis in both knees after parathyroidectomy.
A 48-year-old man presented with pain and swelling in his right knee that started 1 day ago. Parathyroidectomy was performed 1 week ago due to parathyroid adenoma. Diagnosis of acute CPP arthritis was made on the basis of blood, imaging and synovial fluid analysis. Evaluation was made after 3 days and acute arthritis in left knee was detected. Similar findings were also observed in the synovial fluid examination. After cold application and Colchicine 1 mg/day started, improvement in arthritis and acute phase markers was detected.
Acute CPP arthritis after parathyroidectomy is a rare condition and there are various theories in this regard. According to the most widely accepted theory; as a result of the decrease in the calcium level, the solubility of the CPP crystals decreases, and the CPP crystals previously deposited in the articular cartilage are poured into the synovial fluid. As a result; CPP arthritis should also be considered in differential diagnosis in patients with arthritis after parathyroidectomy and synovial fluid analysis should be performed.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
9.
A Rare Cause of Carpal Tunnel Syndrome; Deep Tissue Lipomas
Karpal Tünel Sendromunun Nadir Nedenlerinden Biri: Derin Doku Lipomları
Selçuk Sayılır
Sayfalar 82 - 83
editöre mektup
letter to the editor
Makale Özeti

10.
Atipik Bir Şikayetle Başvuran Hastada Spinal İntramedüller Tümör Olgusu
A Case of Spinal Intramedullary Tumor Admitting With an Atypical Complaint
Alparslan Yetişgin, Dilek Şen Dokumacı, Nergiz Keleş, Mahmut Demir
Sayfalar 84 - 85
Editöre mektup olduğu için özet yapılmamıştır.
There is no abstract for the editorial letter.
Makale Özeti