Cilt: 22  Sayı: 3 - 2016
Özetleri Gizle | << Geri
1.
D Vitamininin Kognitif Fonksiyonlarla İlişkisi: Genç Erişkin Kadınlarda Kesitsel Bir Çalışma
The Association of Vitamin D With Cognitive Functions: Cross-Sectional Study in Young Adult Women
Sibel Ösken, Afitap İçağasıoğlu, Pınar Arslan, Zeliha Eğilmez, Sadiye Murat
Sayfa 0
Amaç: Bu çalışmanın amacı genç erişkin kadınlarda 25-hidroksi D vitamini ile kognitif fonksiyonlar arasındaki ilişkiyi incelemek.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza 18-65 yaş arası 104 kadın dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri kayıt edilerek, Standardize Mini Mental Test (SMMT) uygulandı. Olgular 25(OH)D düzeyi <20 ng/ml; D vitamini eksikliği, 20-29 ng/ml; D vitamini yetersizliği, ≥30 ng/ml; normal olmak üzere 3 grupta değerlendirildi.
Bulgular: SMMT skorları ile serum 25(OH)D düzeyleri arasında istatistiki açıdan anlamlı ilişki saptanmadı.
Sonuç: Genç erişkin kadınlardaki düşük serum 25(OH)D konsantrasyonları ve kognitif fonksiyonlar arasındaki ilişkiye dair kanıt bulmadık.
Background: The objective of this study was to examine the association between 25-hydroxyvitamin D and cognitive function in younger women.
Material and Methods: 104 women aged 18 to 65 years were recruited in the study. The demographic data were recorded and The Standardized Mini Mental State Examination (SMMSE) was administered. Patients were divided into three groups; 25(OH)D level < 20ng/ml regarded as vitamin D deficiency, 20-29 ng/ml as vitamin D insufficiency, ≥30 ng/ml as normal.
Results: There was no statistically significant relation-ship between SMMSE scores and serum 25(OH)D levels.
Conclusion: We found no evidence of associations between lower 25-hydroxyvitamin D level and cognitive function in younger women.
Makale Özeti

2.
Fibromiyalji Sendromunda Dikkat Çeken Hematolojik Laboratuar Değerleri
Remarkable Hematological Laboratory Findings In Patients With Fibromyalgia Syndrome
Selçuk Sayılır
Sayfa 0
Amaç
Çalışmamızda ortalama trombosit hacmi (OTH) ve eritrosit dağılım genişliği (EDG) değerleri ile beraber bazı laboratuar bulgularının fibromiyalji sendromu (FMS) ile ilişkisi incelendi. Çalışmamız FMS’ de OTH ve EDG değerlerinin beraber değerlendirildiği ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır.
Gereç ve yöntem
Çalışmaya hipertansiyonu, hiperkolesterolemisi veya diyabeti, kronik inflamatuar hastalıkları, trombotik hastalık öyküsü veya antikoagülan tedavi kullanımı olmayan ve vücut kitle indeksleri 30’ un altında olan 36 FMS hastası ve 36 kişilik kontrol grubu dahil edildi. Bilgisayar tabanlı yazılımlarla retrospektif olarak veriler incelendi.
Bulgular
Çalışmaya dahil edilen 36 FMS hastasının yaş ortalamaları 44,6 kontrol grubunun yaş ortalaması 42,5 olarak bulundu. Hemoglobin, hematokrit, ortalama eritrosit hacmi, platelet sayısı, EDG, OTH değerleri gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark göstermedi. Öte yandan EDG değerlerinin iki grup arasında sınırda istatistiksel anlam taşıdığı görüldü.
Sonuç
Çalışmamız sonucunda, OTH değerlerinin gruplar arasında istatistiksel fark göstermemesine rağmen EDG değerlerinin sınıra yakın istatistiksel fark göstermesinin akılda tutulmasının, klinik pratikte faydalı olacağı kanaati oluşmuştur.
Objective
In our study, we examined the role of mean platelet volume (MPV) and red blood cell distrubition width (RDW) values with some other laboratory findings in fibromyalgia syndrome (FMS). This study is the first study which evaluates the relationship between MPV and RDW values together, in FMS patients.
Materials and method

Each of the study group and the control group included 36 individuals. The patients or control individuals who have, hypertension, hypercholesterolaemia or diabetes, chronic inflammatory disorders, using anticoagulant therapy or have thrombotic disorders were excluded from the study. All patients’ and control group members’ body mass indexes were under 30 and they do not use cigarettes. In the present study, laboratory parameters were recorded retrospectively from the same computerised database.

Results
The study population consisted of 36 female FMS patients and 36 female control individuals. Mean age of the FMS group was 44,6 years mean age of the control group was 42,5 years. There were not significant statistically differences exist when the groups compared regarding to RDW, MPV, hematocrit, platelet count, MCV, hemoglobin values. On the other hand, the RDW values had a nearly statistical validity.
Conclusion:
The present study demonstrated that MPV levels were not significantly higher in patients with FMS. On the other hand, the present study shows the incresed RDW levels can be relevant with FMS. This important data should be kept in mind in clinical practice
Makale Özeti

3.
Piriformis Apsesi İle Prezente Olan Brusella Vakası: Bir Olgu Sunumu
Brucellosis Presenting As Piriformis Abscess: A Case Report
Fatih Bağcıer, Osman Onaç, Ayhan Kul, Akın Erdal
Sayfa 0
Miyozit nadir bir bakteri kaynaklı kas enfeksiyonudur. Piriformis kasının tutulumu literatürde nadiren rapor edilmiştir. Bu yazıda Brucella melitensisin neden olduğu piriformis miyoziti olgusu sunulmuştur.
Myositis is a rare bacterial muscle infection. Involvement of the piriformis muscle has been rarely reported in the literature. In this report we describe a case of piriformis myositis due to Brucella melitensis.
Makale Özeti

4.
Romatoid artrit ve Crohn Hastalığının nadir birlikteliği
A rare association of Rheumatoid arthritis and Crohn’s disease
Hatice Reşorlu, Erdem Akbal, Ferhat Gökmen, Yılmaz Savaş
Sayfa 0
.....
......
Makale Özeti

5.
Gebelik Sonrası Bel Ağrısının Nadir bir Sebebi: Postpartum Osteoporoz ve Tedavi
A Rare Cause of Back Pain After Pregnancy: Postpartum Osteoporosis and Treatment Approach
Muzaffer Ilhan, İrem Yasin Çetin, Duygu Kurtuluş, Özcan Karaman, Ertuğrul Taşan
Sayfa 0
Gebelik ile ilişkili osteoporoz nadir görülen fakat multipl vertebral kompresyon kırıkları ve hareket kısıtlılığı ile şiddetli bel ağrısına yol açabilen klinik bir durumdur. Birinci derece yakınlarda gebelikle ilişkili osteoporoz, düşük vücut kitle indeksi, sedanter yaşam, sigara içme, yetersiz beslenme ve kalsiyum alımı risk faktörleri olarak sayılabilir. Gebelikte veya postpartum dönemde sırt ve bel ağrısı ile gelen hastalarda GİO’nun ayırıcı tanıda düşünülmesi ve etkin tedavisi yeni kırık ve deformite gelişimini önlemede büyük önem taşımaktadır. Belirlenmiş bir tedavi protokolü bulunmayan GİO için özellikle tekrar gebelik planlayan hastalarda, emzirmesinin kesilmesi, kalsiyum ve D vitamini tedavinin ana basamaklarıdır. Mevcut veriler gelecekte gebelik planlayan hastalar için bifosfonatlardan kaçınılması ve ek tedaviye gereksinim varsa teriparatidin öncelikli olarak düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Bu vaka sunumunun amacı, gebelik sonrası bel ağrısı ile başvuran bir vakada çpostpartum osteoporoz tanısına dikkat çekmek ve güncel bilgiler ışığında tedavi yaklaşımını gözden geçirmektir.
Pregnancy associated osteoporosis is a rare disease characterized with multiple compression fractures, restricted range of motion and severe back pain. A positive family history, decreased body mass index, sedentary life style, smoking, poor nutrition and low calcium intake are the determined risk factors of this disease. The patients with back pain during pregnancy and lactation should be considered for pregnancy associated osteoporosis. Although there is not any established treatment algorithm, withdrawn of lactation, calcium and vitamin D supplementation are the main steps of the treatment. The current data shows that bisphosphonates should be avoided in patients planning pregnancy and teriparatide may be a treatment option. In this case report, it’s aimed to highlight the diagnosis and treatment approach of pregnancy associated osteoporosis in a patient with back pain during lactation.
Makale Özeti

6.
Gebelikte Görülen Bel Ağrılarının Nadir Bir Nedeni: Gebelikle İlişkili Osteoporoz
A Rare Cause of Low Back Pain in Pregnancy: Pregnancy Associated Osteoporosis
Alparslan Yetişgin, Dilek Şen Dokumacı, Mehmet Ali Eren, Hamza Karabağ
Sayfa 0
Gebelikle ilişkili osteoporoz, genellikle ilk gebeliğin son trimesteri ile doğum sonrası ilk aylarda görülebilen nadir bir klinik durumdur. Sonraki gebeliklerde sıklıkla tekrarlamaz ve tedavi edilmezse birçok komplikasyona neden olabilir. Bu yazıda, gebeliğinin 6. ayında şiddetli bel ağrısı şikayeti başlayan ve gebelikle ilişkili osteoporoz tanısı konulan bir hasta sunularak, tanı/ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken konular ile tedavi seçeneklerini tartıştık.
Pregnancy associated osteoporosis is a rare entity seen in the third trimester of first pregnancy or early postpartum period. It does not recur frequently in subsequent pregnancies, however if left untreated it can lead to many complications. In this paper, we presented a woman diagnosed of pregnancy-associated osteoporosis with back pain at the 6th month of the pregnancy in order to discuss the differential diagnosis and treatment options.
Makale Özeti

7.
Protrüzyo Asetabuli'nin Nadir Bir Nedeni: Kalça Eklemi Sinoviyal Kondromatozisi
A Rare Cause Of Protrusio Acetabuli: Hip Joint Synovial Chondromatosis
Fatih Bağcıer, Ayhan Kul, Hayri Oğul
Sayfa 0
Protrüzyo, asetabuli pelvis anteroposterior grafide asetabular çizginin, ilioiskial çizgiyi erkeklerde 3 mm, kadınlarda ise 6 mm geçmesi ile belirlenir. Asetabuler kavitenin derinleşmesi primer idiyopatik olabileceği gibi sekonder olarak neoplastik, enfeksiyöz, metabolik, inflamatuar, travmatik ve genetik bozukluklar nedeniyle olabilir. Bu makalede kliniğimize sağ kalça ağrısı ile başvuran ve sinoviyal konromatozise bağlı protruzyo asetabuli tanısı koyduğumuz vakayı sunduk.
Protrusio acetabuli is identified with an acetabular line projecting ilioischial line for 3 mm in males and 6 mm in females on antero-posterior radiographs of the pelvis. The gradual deepening of the acetabular cavity is caused by primary idiopathic and secondary neoplastic, infectious, metabolic, inflammatory, traumatic, and genetic disorders. In this article, we aimed to present a-60-year-old patient who presented to our outpatient clinic with complaints of right hip pain, was diagnosed with protrusio acetabuli in hip joint caused by synovial chondromatosis.
Makale Özeti

8.
Fibromiyalji Sendromunda Semptom Şiddeti ve Kognitif Fonksiyonların Obezite ile İlişkisi
The Relationship Between Symptom Severity and Cognitive Functions of Fibromyalgia Syndrome with Obesity
Selçuk Sayılır
Sayfa 0
Amaç: Fibromiyalji sendromu (FMS) hastalarında semptom şiddeti ve kognitif fonksiyonlar ile obezite arasındaki ilişkiyi incelemek.
Materyal-metod: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalamaları 41.21±7,6’ dır. Hipertansiyonu, hiperkolesterolemisi veya diyabeti, kronik inflamatuar hastalıkları, kardiyak-pulmoner hastalığı, romatolojik-endokrinolojik hastalığı, trombotik hastalık öyküsü veya antikoagülan tedavi kullanımı, kanser öyküsü, gebeliği olmayan 33 FMS hastası dahil edildi. Değerlendirmelerde Fibromiyalji Etki Skalası (FES), Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ-10) ve Mini Mental Değerlendirme (MMD) ölçekleri kullanıldı. Çalışmaya alınan FMS hastalarının verileri aynı klinisyen tarafından değerlendirildi.
Bulgular: ASÖ, MMT değerleri ile BKİ değerleri arasında istatistiksel anlamlı farkı yoktu. Hastaların FES ile BKİ değerleri arasında anlamlı istatistiksel ilişki saptandı.
Sonuç: Sonuç olarak çalışmamız, klinik pratikte kullanılabilecek FMS semptom şiddeti ve artmış BKİ seviyeleri arasındaki ilişkiyi göstermiştir.
Objectives: To investigate the relationship between obesity with symptom severity and cognitive functions of fibromyalgia syndrome (FMS) in FMS patients.
Methods: The study comprised 33 FMS patients (mean age 41.21±7,6 years). The patients who have; hypertension, hypercholesterolaemia or diabetes, chronic inflammatory disorders, cardiovascular-pulmonary pathologies, rheumatological-endocronological diseases, using anticoagulant therapy or have thrombotic disorders, malignancies and pregnants were excluded from the study. Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ), Perceived Stress Scale (PSS-10) and Mini Mental State Examination (MMSE) tests were used. The FMS patients da-tas were recorded by the same physician.
Results: There were not statistically significant differences between PSS-10 and MMSE with BMI levels. There was a statistically significant difference between FIQ and BMI values.
Conclusions: In conclusion, the result of this study showed a statistical relationship between FMS symptom severity with increased BMI levels, these outcome could be beneficial in clinical practice.
Makale Özeti

9.
Behçet Hastasında Nadir Diz Ağrısı Nedeni: Suprapatellar Sinoviyal Kondromatozis
Uncommon Cause Of Knee Pain İn Behcet's Disease: Suprapatellar Synovial Chondromatosis
Fatih Bağcıer, Ahmet Çelik, Akın Erdal
Sayfa 0
Artrit ve artralji Behçet Hastalığı (BH) en sık görülen romatolojik bulgulardır.
Behçet hastalığındaki artritin özelliği tekrarlayan, kendini kıstlayan, deformite bırakmayan ve noneroziv, inflamatuar asimetrik mono-oligoartiküler, sıklıkla diz, el bileği, ayak bileği ve dirsek gibi büyük eklemleri etkiler. Burada kliniğimize sağ dizinde suprapatellar şişlik ve ağrı şikayetiyle başvuran ve suprapatellar synoviyal kondromatozis tanısı koyduğumuz vakayı sunmayı amaçladık.
Arthritis and arthralgia are the most common rheumatologic findings in Behcet Disease(BD). Subjects with arthritis in BD predominantly present with recurrent, self-limited, nondeforming and nonerosive, inflammatory asymmetric mono-oligoarthritis, affecting most frequently the larger joints suck, as knees, wrists, ankles and elbows. In this article, we aimed to present a- patient who presented to our outpatient clinic with complaints of right knee pain, was diagnosed suprapatellar synovial chondromatosis.
Makale Özeti

10.
Geç Tanı Nedeniyle Tek Taraflı Alt Ekstremite Atrofisi Gelişmiş Femur Proksimalinde Osteoid Osteoma: Olgu Sunumu
An Osteoid Osteoma in the Proximal Femur with Unilateral Lower Extremity Atrophy Caused By Delay in Diagnosis: a Case Report
Alparslan Yetişgin, Ahmet Boyacı, Ahmet Tutoğlu, Ahmet Hartavi
Sayfa 0
Osteoid osteoma, çocuk ve genç erişkin dönemde daha sık rastlanan, nadir görülen benign kemik tümörlerindendir. Tanıda gecikmelere sıklıkla rastlanıp buna bağlı çeşitli komplikasyonlar görülebilmektedir. Bu yazıda 10 yaşında, 1 yıldır sağ uyluk ağrısı nedeniyle birçok tetkik yapılıp tanı konulamamış ve sağ bacak atrofisi gelişmiş, femur proksimalinde yerleşmiş osteoid osteoma tanısı koyduğumuz bir olguyu sunarak hastalığın tanısında gecikme nedenleri, tanı yöntemlerinde dikkat edilmesi gereken noktalar ve tedavi seçeneklerini tartıştık.
Osteoid osteoma is one of the rare benign bone tumor that seen more often at childhood and young adults. Delay in diagnosis is commonly seen and it leads to development of several complications. In this case, we reported a 10-year-old child with osteoid osteoma located in right proximal femur diaphysis. He had a right femoral pain and thigh atrophy for one year and couldn't diagnosed in this period, and we discussed the points to be considered in the diagnosis and treatment options.
Makale Özeti

11.
Quadriseps Kasında Atravmatik Myositis Ossifikans
Atraumatic Myositis Ossificans of the Quadriceps Muscle
Ayhan Kul, Fatih Bağcıer, Akın Erdal
Sayfa 0
Miyozitis ossifikans (MO), yumuşak dokuda sıklıkla travmaya sekonder olarak oluşan ve ossifikasyon ile giden bir hastalıktır. Klinik ve histolojik olarak malign yumuşak doku tümörleri ile karışabilir.Burada tek taraflı lokalize kalça ağrısı ile başvuran ve myositis ossifikans tanısı koyduğumuz vakayı sunmayı amaçladık.
Myositis ossificans (MO) is a disease which is associated with ossification in soft tissue offen develops following trauma. It may be confused with malignant soft tissue tumors clinically and histologically. In the study, we aimed at presenting the case in which the patient was admitted to the clinic with complaint of localized right hip pain and diagnosed with atraumatic myositis ossificance
Makale Özeti

12.
Ankilozan spondilitli erkek hastalarda serum D vitamini seviyesinin hastalık aktivitesi ile ilişkisi
Association of serum vitamin D levels with disease activity in male patients with ankylosing spondylitis
Nilgün Mesci, Duygu Geler Külcü, Sevilay Çüçen Batıbay, Pınar Duygu Eroğlu
Sayfa 0
Amaç: Ankilozan spondilit (AS)’li erkek hastalarda serum 25 hidroksi (OH) D vitamini düzeyinin hastalık aktivitesi ile ilişkisini incelemektir.
Gereç ve yöntem: Çalışmaya AS tanısı ile takip edilmekte olan 51 erkek hasta alındı. Hastaların demografik özellikleri ile serum 25(OH)D vitamini, 1 saatlik eritrosit sedimantasyon hızı (ESH), serum C-reaktif protein (CRP), kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon düzeyleri kayıt edildi. Hastalar serum 25(OH)D vitamini seviyelerine göre iki gruba ayrıldı; 21 hasta 20ng/mL’nin altında olan grubu, 30 hasta 20ng/mL’nin üzerinde olan grubu oluşturdu. Hastalık aktivitesini belirlemek için Bath Ankylosing Spondylitis Disease Activity Index (BASDAI) skorları değerlendirmeye alındı.
Bulgular: Hastalık aktivitesinin değerlendirildiği BASDAI skorlarının serum 25(OH)D vitamini düzeyleri 20ng/mL’nin üzerinde olan grupla karşılaştırıldığında, 20ng/mL’nin altında olan grupta istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu saptandı (p<0,05). ESH, serum CRP, parathormon, kalsiyum, fosfor ve alkalen fosfataz değerleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu.
Sonuç: Bu çalışmada AS’li hastalarda serum D vitamini düzeyleri ile hastalık aktivitesi arasında ters yönde anlamlı bir ilişki saptanmış olup tedavi planında serum D vitamini düzeylerinin de dikkate alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Aim: To examine the relationship between serum 25-hydroxyvitamin D (25(OH)D) level and disease activity in male patients with ankylosing spondylitis (AS).
Material and method: The study enrolled 51 male AS patients being followed at our hospital. Patient demographics as well as serum levels of 25(OH) vitamin D, C-reactive protein (CRP), calcium, phosphorus, alkaline phosphatase and parathormone, and erythrocyte sedimentation rate (ESR) at 1 hour were recorded. Patients were divided into two groups based on their serum 25(OH) vitamin D levels; one group consisted of 21 patients with 25(OH) vitamin D levels less than 20 ng/mL and the other group comprised 30 patients with 25(OH)D levels greater than 20 ng/mL. Bath Ankylosing Spondylitis Disease Activity Index (BASDAI) scores were evaluated in order to determine the disease activity.
Results: BASDAI scores were statistically significantly higher in the group with serum 25(OH)D vitamin levels less than 20 ng/mL compared to the group with 25(OH)D levels above 20ng/mL (p<0.05). There was no statistically significant difference between groups in terms of ESR, serum levels of CRP, parathormone, calcium, phosphorus and alkaline phosphatase.
Conclusion: In the present study, an inverse relationship has been found between serum vitamin D levels and disease activity in male AS patients and it was concluded that serum vitamin D levels should also be taken into account while developing a treatment plan.
Makale Özeti

13.
Prostat Kanseri Radyoterapisi Sonrası Gelişen Femur Başı Avasküler Nekrozu ve Pelvik Yetersizlik Kırığı Olgusu
Bilateral Avascular Necrosis and Pelvic İnsufficiency Fractures Developing After Pelvic Radiotherapy in Patient with Prostate Cancer: A Case Report
Hidayet Sarı, Nurettin İrem Örnek, Hamza Sucuoğlu, Rana Kaynar, Murat Uludağ
Sayfa 0
Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen malignitelerden biridir. Pelvik radyoterapi, radikal veya palyatif prostat kanseri tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Radyoterapi, hedef kanser bölgesi dışındaki komşu sağlam dokularda (damar, sinir, kemik gibi) komplikasyonlar meydana getirebilir. Özellikle radyoterapiden yıllar sonra ortaya çıkabilen kemiklerde ödem, nekroz veya kırıklara bağlı bel ve kalça ağrıları meydana gelebilir. Bu olgularda şikayetlerin dejeneratif, metastatik veya radyoterapi komplikasyonuna mı bağlı olduğu tetkik edilmeli ve tedavi buna göre düzenlenmelidir. Biz de bu amaçla, prostat kanserinde pelvik radyoterapi uygulanan ve buna bağlı bilateral kalça avasküler nekrozu ve pelvik yetersizlik kırıkları gelişen yaşlı erkek hastamızı sunuyoruz.
Prostate cancer is one of the most common malignancies in men. Pelvic radiotherapy is commonly used in both radical and paliative treatment for prostat cancer. Radiation-induced adverse effects can be seen on normal tissue (vessels, bones and soft tissue). Particularly several years after radiotherapy, low back and hip pain may occur due to bone edema, necrosis or fractures. In these cases, whether complaints due to the mechanical degenerative, metastatic or radiotherapy complications must be examined and appropriate treatment should be arranged. For this purpose, we present our patient who received radiotherapy for prostate cancer and thereafter developed bilateral avascular hip necrosis and pelvic insufficiency fractures.
Makale Özeti

14.
Hipertiroidizm tanısı konan bir hastada osteoporoza bağlı vertebral kompresyon fraktürü
Vertebral Compression Fracture in a Patient with Hyperthyroidism: A Case Report
Ayhan Kul, Buminhan Seferoğlu, Esra Kul, Kazım Şenel, Fatih Bağcıer
Sayfa 0
Erkeklerde osteoporoz önemli bir halk sağlığı sorunudur ve yaşlı populasyon arttıkça görülme sıklığı artmaktadır. Osteoporoz geleneksel olarak kadın sağlığı sorunu olarak kabul edilmesine rağmen, osteoporoz ilişkili mortalite ve morbidite oranları erkeklerde daha yüksektir. Yaşam boyu kalça kırığı riski erkeklerde kadınlardan daha düşük olmasına rağmen, kalça kırığı sonrası mortalite erkeklerde iki kat fazladır. Osteoporoz tanısı konulan bütün erkeklerde sekonder neden olarak hipogonadizm, kortikosteroid kullanımı, sigara, aşırı alkol tüketimi, düşük kalsiyum alımı, D vitamini eksikliği ve hipotiroidi gibi nedenler araştırılmalıdır. Burada osteoportik vertebra kırığı tesbit edilen ve hipertiroidizm tanısı koyduğumuz erkek olguyu sunmayı amaçladık.
Osteoporosis in men is an important public health problem, and its prevalence is increasing as the population ages. Although traditionally considered a women's health issue, osteoporosis-related mortality and morbidity rates are higher in men. Although the lifetime risk of hip fracture is lower in men than in women, men are twice as likely to die after a hip fracture. All men diagnosed with osteoporosis should be evaluated for secondary causes of bone loss such as hypogonadism, corticosteroid use, smoking, excessive alcohol consumption, low calcium intake, vitamin D deficiency and hypothyroidism. Here we aim to present a male patient who was detected to have osteoporotic vertebral fractures and in whom the etiology was diagnosed as hyperthyroidism.
Makale Özeti

15.
Askeri personel kemik yoğunluğu üzerine fiziksel aktivitenin etkisi
The effect of physical activity on bone density in military personnel
Morteza Mazloum Farsi Baf, Iman Mokhtari Garakani, Farid Rezaei Moghaddam, Kamran Azma, M. Kamalifard, M. Kochakali
Sayfa 0
Amaç: Bu çalışmanın amacı, fiziksel aktivite, kalsiyum alımı da dahil olmak üzere yaşam tarzı faktörlerinin etkisini değerlendirmek için, ve kemik mineral yoğunluğu sigara içmek.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2012 -Mayıs 2013, kalkaneus kemik mineral yoğunluğu ( 35-55years yaş arası ) 335 erkek askeri personelin (BMD) iki eşit gruba ayrılarak; operatif ( etkin alan askerler) ve non- operatif ( resmi ordu personeli) çift X -ray ve lazer ( DXL ) Calscan ile değerlendirildi. sigara, kalsiyum alımı ve fiziksel aktivite de dahil olmak üzere yaşam tarzı faktörlerinin hakkında bilgi bir anket aracılığıyla toplanmıştır. Operatif personel günlük düzenli fiziksel aktivite vardı. Operatörler düzenli etkin alan eğitim manevralar vermedi non-operatif personeli ile karşılaştırıldı.
Bulgular: katılımcının yaşı 44.7 ± 0.5 yıl idi ve hepsi erkekti ortalama. osteopeni ve osteoporoz oranı non-operatif grubuna göre ameliyat grubunda daha düşüktü. Doğrusal regresyon BMD önemli ölçüde iş ( p <0.001), yaş ( p <0.001), sigara ( p <0.01), kalsiyum alımı ( p <0.05), ve fiziksel aktivite ( p <0.001) yıl ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
Sonuç: bulgulara dayanarak, düzenli fiziksel aktivite ve mekanik yüklenme yıl kalkaneus BMD güçlü prediktörlerdir.
Objective: The aim of this study was to assess the effect of lifestyle factors including physical activity, calcium intake, and smoking on bone mineral density.
Materials and Methods: From Jan 2012 to May 2013, calcaneal bone mineral density (BMD) of 335 male military personnel (aged between 35-55years) in two equal separate groups; operative (active field soldiers) and non-operative (official army staff) were evaluated with dual X-ray and laser (DXL) Calscan. Information about lifestyle factors including smoking, calcium intake and physical activity were collected through a questionnaire. Operative personnel had daily regular physical activity. Operatives were compared with non-operative personnel who did not perform the regular active field training maneuvers.
Result: Mean age of participant was 44.7±0.5 years and all were male. The rate of osteopenia and osteoporosis was lower in operative group than in non-operative group. Linear regression revealed that BMD is significantly associated with job (p<0.001), age (p<0.001), smoking (p<0.01), calcium intake (p<0.05), and years of physical activity (p<0.001).
Conclusion: Based on findings, years of regular physical activity and mechanical loading were the strongest predictors of calcaneus BMD.
Makale Özeti