Volume: 12  Issue: 4 - 2013
Hide Abstracts | << Back
EDITORIAL
1.Editorial
Cuma Yıldırım
Pages I - II
DOWNLOAD

GUIDELINE
2.Approach To The Unconscious Patient

Pages III - IV
DOWNLOAD

RESEARCH ARTICLE
3.The Vacancies and Preferability of Emergency Medicine Training in Recent Years in Turkey
Jale Şen, Fatih Büyükcam, Şenay Akpınar, Evvah Karakılıç
doi: 10.5152/jaem.2013.96729  Pages 180 - 184
Amaç: Acil Tıp Anabilim Dalı dünyada ilk kez Cincinnati Üniversitesi’nde 1970’de Türkiye’de ise 1993 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi ve Fırat Üniversitesi’nde kuruldu. Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde ise ilk kez 2006 yılında eğitim verilmeye başlaması ve bu kadrolardan ilk kez 2011 yılında uzmanlığını tamamlayanların katılımı ile acil tıp uzman sayısı Türkiye’de hızla artmaya başladı. Bu hızlı artışı yanında acil tıp bilim dalının tercih edilme oranlarını ve bu bilim dalını seçmiş olan hekimlerin uzmanlığını tamamlama oranlarını araştırmak istedik.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmada Acil Tıp, Aile Hekimliği, Dahiliye, Kardiyoloji, Beyin Cerrahisi bölümlerine açılan kadrolar, bu kadrolara yerleşme oranları ve uzmanlığını tamamlama oranlarına bakıldı. Çalışma için öğrenci seçme yerleştirme merkezinin web sayfasındaki veriler ve Sağlık Bakanlığı’nın atama kuralarında açıklamış olduğu atamaya esas veriler kullanıldı.
Bulgular: Acil Tıp bilim dalına 2007 yılı başından 2012 yılı sonuna kadar ilan edilen 2767 kadroya 2586 asistan hekim yerleşmiştir. Yerleşenlerin en düşük taban puan ortalaması 53,03, en yüksek taban puan ortalaması ise 55,46 idi. Tercih edilme yüzdesi açısında acil tıp, dahiliye ve kardiyolojiden daha az tercih edilmişti fakat beyin cerrahisi ve aile hekimliği ile karşılaştırıldığında acil tıp ile aralarına anlamlı fark yoktu. Acil tıp bölümünde %66,1 oranında bir mezuniyet oranı görüldü.
Sonuç: Son yıllarda acil tıpta uzman sayısının eğitim ve araştırma hastanelerinin de katılımı ile hızla artmasının yanında asistanlığa devam etme oranlarının da diğer bölümlere göre daha az olduğu görülmektedir. Acil tıp uzmanı olmak üzere yola çıkmış hekimlerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi asistanların uzmanlık eğitimlerini tamamlama oranlarını arttıracaktır.
Objective: Department of Emergency Medicine was founded for the first time in the world in 1970 at Cincinnati University and in Turkey in 1993 at Dokuz Eylül and Fırat Universities. The emergency medicine specialists increased in number rapidly in Turkey by starting-up the training programs in the training and research hospitals of the Health Ministry for the first time in 2006; and participation of the doctors’ complete training program for the first time in 2011. We wanted the determine the preferability of the emergency medicine residency program and its completion rate.
Material and Methods: The vacancies, preferability rate and completion rate of the residency programs of emergency medicine, family medicine, internal medicine, cardiology and neurosurgery were investigated with this study. The data was derived from the web sites of the Student Selection and Placement Center and the assignment lot lists of the Health Ministry.
Results: From 2007 to 2012, 2586 of 2767 emergency medicine vacancies were set. The minimum base -point was 53.03 and the maximum was 55.46 in the examination for specialty training in medicine (TUS). The preferability of emergency medicine was lower than internal medicine and cardiology but similar to neurosurgery and family medicine. The completion of the residency in emergency medicine was 66.1%.
Conclusion: In spite of the increase in the number of emergency medicine specialists with the participation of the training and research hospitals, the completion rate of the residency programs were lower than other departments. The completion rates could be increased by improving the job conditions of the emergency physicians.
Abstract | Full Text PDF

4.Presentation of Suicide Attempts to the Emergency Department: Clinical Features of Early and Late Adolescents
Mehmet Tahir Gökdemir, Halil Kaya, Özgür Söğüt, Leyla Solduk, Mehmet Zeki Tanırcan
doi: 10.5152/jaem.2013.77699  Pages 185 - 188
Amaç: Bu çalışmanın amacı özkıyım girişiminde bulunan erken ve geç ergenlerin demografik ve klinik özelliklerini karşılaştırmak idi.
Gereç ve Yöntemler: Bu kesitsel çalışma Ocak 2009’dan Aralık 2011 tarihine kadar Acil Servisimize (AS) özkıyım girişimi ile başvuran ergenlerin klinik özelliklerini belirlemek için yürütüldü. Hastalar iki gruba ayrıldı; Grup 1 erken ergenlerden (10-14 yaş) ve grup 2 geç ergenlerden (15-18 yaş) oluşmaktaydı.
Bulgular: Hastaların 22’si (%34) erken, 42’si (%66) geç ergenler idi. Altmış dört hastanın 31’i (%48) erkek, 33’ü (%52) kadın idi (p=0,730). Acil servise başvuru zamanı (p<0,001), hastanede yatış süresi (p=0,040), ayrılmış veya boşanmış ebeveynleri olması (p<0,001), daha önceden özkıyım girişimi olması (p<0,001), düşük ekonomik durum (p=0,013) ve ölüm oranları (p<0,008) erken ve geç ergenler arasında anlamlı derecede farklı idi. Kendini yaralama ve fiziksel görünümlerinden memnuniyetsizlik belirgin olarak geç ergenlerde yaygındı (sırası ile; p<0,001, p=0,006).
Sonuç: Bazı aileler, çocukların normal gelişimi için yetersiz kalabilir. Hükümetler tarafından sosyal ve psikolojik destek birimleri kurulmalıdır.
Objective: The purpose of this study was to compare the demographic and clinical features of early and late adolescents attempted suicide.
Material and Methods: A cross-sectional study was conducted to examine the clinical characteristics of adolescents who attempted suicide and presented to our Emergency Department (ED) from January 2009 to December 2011. Patients were divided into two groups; Group 1 consisted of early adolescents (10-14 years) and Group 2 consisted of late adolescents (15-18 years).
Results: A total of 22 (34%) patients were early adolescents and 42 (66%) were late adolescents. Thirty-one (48%) of the 64 patients were male, and 33 (52%) were female (p=0.730). We found a statistically significant difference between early and late adolescents in time to ED admission (p<0.001), length of stay (p=0.040), having parents who were divorced or had a history of multiple marriages (p<0.001), prior suicide attempts (p<0.001), lower economic status (p=0.013), and mortality rate (p=0.008). Self cutting and expressed dissatisfaction with their bodies were significantly more common in late adolescents (p<0.001, p=0.006, respectively).
Conclusion: Some families may be inadequate for the normal development of children. Psychological and social support units must be installed by governments.
Abstract | Full Text PDF

5.Evaluation of the Treatment Approaches and Complications of Calcium Channel Blocker Intoxications
Emine Akıncı, Ramazan Köylü, Mehmet Yortanlı, Başar Cander
doi: 10.5152/jaem.2013.89814  Pages 189 - 194
Amaç: Kalsiyum kanal blökörleri (KKB), anjina, hipertansiyon, aritmilerin tedavisinde ve migren profilaksisinde kullanılmaktadır. Kalsiyum kanal blökörleri zehirlenmelerinin sıklığı ilaçların kazara veya istemli olarak kullanılmasına bağlı olarak son yıllarda artmıştır. Biz bu çalışmamızda özkıyım amaçlı veya kazara değişen miktarlarda kalsiyum kanal blokörü alan hastaların tedavilerini ve verilen tedavilerin komplikasyonlarla ilişkilerini araştırdık.
Gereç ve Yöntemler: Çalışma retrospektif bir çalışma olup veriler hasta dosyalarından elde edilmiştir. Konya eğitim ve araştırma hastanesine kalsiyum kanal blokörü aşırı alımı ile başvuran, toksikoloji ve acil kritik yoğun bakımda takip edilen 2010-2012 yılları arasında hastalar ardışık olarak çalışmaya dâhil edildi. Çalışma dışı bırakılan hasta olmamıştır.
Bulgular: Çalışmaya 15 hasta dâhil edildi. Yedi hasta verapamil, 3 hasta amlodipin 2 hasta nifedipin almıştır. Tedavilere bakıldığında hastaların hepsine %0,9 SF infüzyonu yapılmıştır. On hastaya calsiyum replasmanı yapılmıştır. Dört hasta renal replasman tedavisi almıştır. Altı hastaya IV lipit infüzyonu başlanmıştır. Altı hastaya glukagon verilmiştir. Beş hastada hiperglisemi gelişmiş, bu beş hastanın dördüne yüksek doz insülin-glukoz tedavisi verilmiştir. On beş olgunun 10’unda değişik komplikasyonlar görülmüştür. Hastaların %33,3’de hiperglisemi ve non kardiyojenik akciğer ödemi, %40’ında metabolik asidoz, %26’sında blok gelişmiştir. 2 hasta kardiyak arrest olmuş ve bu hastaların sadece biri ölmüştür.
Sonuç: Bizim sonuçlarımıza göre KKB intoksikasyonlarında hiçbir tedavi birbirine üstün gözükmemektedir. Özellikle yüksek doz KKB alımlarında komplikasyonları önlemek için multi tedavi stratejilerini erken dönemde uygulanmasını önermekteyiz.
Objective: Calcium channel blockers (CCBs) are used in the treatment of angina, hypertension, arrhythmias, and prevention of migraines. The incidence of accidental or intentional calcium channel blocker intoxication has increased in recent years, which is thought to be related to more frequent use. Calcium channel blockers intoxications may progress to mortality. In our study, we investigated the treatments of suicidal or accidental calcium channel blocker intoxications and the relationships between the complications and these therapies.
Material and Methods: The data of this retrospective study were obtained from the patient files. The patients who had been admitted to the Konya Training and Research Hospital with excessive intake of calcium channel blockers and been followed-up in the toxicology and emergency critical intensive care units between 2010 and 2012 were sequentially included in the study. No cases were excluded from the study.
Results: A total of 15 patients were included in the study. Eight patients had taken verapamil, 4 patients had taken amlodipine, and 3 patients had taken nifedipine. The treatment included 0.9% normal saline infusion for all patients. Ten patients were given calcium replacement and 4 were given renal replacement therapy. ILE infusion was begun in six patients. Six patients were given glucagon. Five patients had developed hyperglycemia, 4 of whom underwent high-dose insulin-glucose treatment. Various complications were observed in 10 of the 15 cases. Hyperglycemia and non-cardiogenic pulmonary oedema were observed in 33.3% of the patients, metabolic acidosis was observed in 40% and block was observed in 26.7%. Cardiac arrest was observed in two patients, one of whom died.
Conclusion: According to our results, none of the treatments had any priority over another. In order to prevent the possible complications, we suggest the application of multi-treatment strategies in the early period, particularly in high dose CCB intakes.
Abstract | Full Text PDF

6.The Comparison of the Relationship between Haematuria Severity and Analgesia in Renal Colic Patients
Egemen Kocabaş, Erol Armağan, Semih Kulaç, Ergün Çildir, Tarkan Küfeciler, Suna Eraybar Pozam
doi: 10.5152/jaem.2013.036  Pages 195 - 198
Amaç: Renal kolik atağında, hastalar genellikle ani başlayan tek taraflı yan ağrısı ile başvururlar. Hastaların %90’ında hematüri mevcuttur. Renal kolik atağında analjezikler tek başına ya da kombine olarak kullanılabilmektedir. Bu çalışma; acil servise başvuran renal kolik hastalarında saptanan hematürinin şiddeti ile uygulanan intramüsküler (IM) Non-steroid analjezik etkinliğinin ilişkisini belirlemek için yapılmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız prospektif olarak yapıldı. Toplam 106 hastanın 87’si çalışmaya dahil edildi. Ağrı şiddetleri görsel ağrı skalası’na “Visual analog scale” (VAS) göre hesaplandı. Hastaların verdiği idrar örneği öncelikle makroskopik olarak ve santrifüj edildikten sonra mikroskopla değerlendirilerek Eritrosit sayısı/hpf (high power field) olarak değerlendirmeye alındı. Analjezik olarak 75 mg/3 mL Diclofenak sodyum IM uygulanan hastaların başvuru anındaki ve analjezik uygulandıktan sonraki 20-30-45. dakikalardaki VAS değerleri kayıt edildi.
Bulgular: Başvuru anındaki VAS değerleri ile analjezik yapıldıktan sonraki 20-30-45. dakikada VAS değerleri arasındaki fark skorları incelendiğinde hematüri şiddetiyle analjezik etki arasında anlamlı negatif korelasyon saptandı (p=0,003, r=0,311).
Sonuç: Acile başvuran ve renal kolik tanısı düşünülen hastaların idrar rengi sorgulandığında eğer koyu veya kırmızı idrar anamnezi varsa hastalara öncelikle İM Non-steroid analjezik uygulanmasıyla daha iyi ağrı palyasyonu sağlayarak hasta konforunun artırılacağı kanaatindeyiz.
Objective: Patients with Renal colic attack are usually admitted to hospital due to single-sided, sharp and sudden localised pain. 90% of patients have haematuria. Some analgesics might be used alone or in combination. This study was conducted to establish the relationship between haematuria severity determined in renal colic patients admitted to the ED and the efficacy of intramuscular (IM) non-steroid analgesic application.
Material and Methods: The study was carried out prospectively in the Emergency Department. A total of 87 out of the possible 106 patients were included in the study. Pain severity was measured in accordance with the “Visual Analogue Scale” (VAS). Urine samples from patients were first evaluated macroscopically and then microscopically after being centrifuged to determine Erythrocyte count/hpf (high power field). VAS pain severity of patients who received 75 mg/3 mL Diclofenac sodium IM as an analgesic was measured and recorded at the time of admission; the measurements were repeated 20, 30 and 45 minutes after the analgesic was given.
Results: When the score differences were examined between VAS values at the time of admission of patients and at 20, 30, and 45 mins after analgesia, a significantly positive correlation was found between haematuria severity and analgesic efficacy (p=0.003, r=0.311).
Conclusion: If there is intensive or red colour anamnesis in patients presenting to the ED who are likely to be diagnosed as renal colic, the initial application of IM non-steroid analgesic may provide better pain palliation and increase patient comfort.
Abstract | Full Text PDF

7.The Evaluation of Patients Admitted to the Emergency Department with Non-Benzodiazepine Antiepileptic Drug Poisoning
Yıldıray Çelenk, Celal Katı, Latif Duran, Hızır Ufuk Akdemir, Kemal Balcı
doi: 10.5152/jaem.2013.41646  Pages 199 - 204
Amaç: Üniversite hastanesi acil servisine başvuran non-benzodiyazepin antiepileptik ilaçlara (NBDAEİ) bağlı zehirlenme vakalarının demografik özelliklerini, klinik bulgu ve sonuçlarını ortaya koymaktır.
Gereç ve Yöntemler: 01.01.2006-01.01.2010 tarihleri arasında acil servise zehirlenme şikayeti ile başvuran 18 yaş üstü hastalar çalışmaya kabul edildi. Bu hastalardan antikonvülzan ilaçlara maruz kalan olgular; yaş, cinsiyet, alınan antikonvülzan ilaç, zehirlenme tipi, klinik belirti ve bulgular ve sonuç verileri değerlendirildi.
Bulgular: Non-benzodiyazepin antiepileptik ilaçlar ile zehirlenmeler tüm ilaç zehirlenmelerinin %3,2’sini oluşturmaktaydı. Hastaların %92,2’si istemli ilaç alımı, %67,1’i 18-29 yaş aralığında idi ve %64,1’i kadındı. Hastaların en sık eski kuşak (%81,3) ilaçlar ile zehirlendiği, en çok zehirlenilen ajanların karbamezapin (%34,4) ve valproik asit (%29,7) olduğu %72’sinin kendi ilacı ile zehirlendiği ve %39 ile en sık ilk 2 saat içinde hastaneye başvurduğu belirlendi. Toksik dozda ilaç alan hastalarda daha çok klinik bulgu ve belirti gelişmiş ve ortalama hastanede kalış süresi toksik dozda ilaç almayanlara göre daha uzun bulunmuştur.
Sonuç: Non-benzodiyazepin antiepileptik ilaç alımlarında istemli ilaç alımı yüksek oranda gözükmektedir. Hastaların büyük çoğunluğunu genç yetişkin grubu oluşturmaktadır. Kadınlarda antiepileptik ilaçlara maruziyet oranı erkeklerden fazladır. En sık maruz kalınan ilaçlar eski kuşak antiepileptik ilaçlar olup bunlar içinde en sık görülen ilaçlar karbamazepin ve valproik asittir.
Objective: We aimed to determine the demographics, clinical findings and symptoms of the admissions of non-benzediazepine antiepileptic drugs patients (NBDAED) admitted to the University hospital Emergency Department (ED).
Material and Methods: The exposures above 18 years between 01.01.2006-01.01.2010 were included in this study. We evaluated the age, sex, kind of drug ingested, kind of poisoning, clinical finding and symptoms, and the results of the exposures to NBDAED.
Results: The exposures to NBDAED composed 3.2% of all the poisonings. 92.2% of the patients had ingested drugs intentionally, 67.1% were between 18-29 years and 64.1% were females. Patients ingested most frequently old generation drugs (81.3%); the most frequently ingested drugs were carbamezapine (34.4%) and valproic acid (29.7%); 72% of the patients ingested their own drugs and most frequently 39% of them admitted to ED within the first 2 hours.More clinical findings and symptoms developed in toxic dose ingestions and the mean hospital stay duration was longer than non-toxic dose ingestions.
Conclusion: Intentional drug exposures are at a high prevalence in NBDAED ingestions. It is mostly seen in the young adult group and females. The most frequently ingested drugs are the old generation drugs and the most frequently used drugs are carbamazepine and valproic acid.
Abstract | Full Text PDF

8.Demography and Clinical Consequences of Trauma-Related Amputations in the Emergency Department Short
Sedat Koçak, Birsen Ertekin, Esma Erdemir, Abdullah Sadık Girişgin, Başar Cander
doi: 10.5152/jaem.2013.34735  Pages 205 - 210
Amaç: Total veya subtotal travmatik ekstremite amputasyonları travma ile ilişkili acil servis başvurularının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmada, hastaların yaş, meslek, eğitim düzeyleri ve travma ile ilişkili ekstremite amputasyonlarından hangisinin en sık görüldüğünü tespit etmeyi amaçladık.
Yöntem: Çalışmada Ağustos 2006-2008 tarihleri arasında acil servise başvuran travmatik ekstremite amputasyonlu olgular prospektif olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, meslek, travma mekanizması ve hastanede kalış süresi değerlendirildi.
Bulgular: Bu çalışmada 309 olgu değerlendirildi. Hastaların yaş ortalaması 29 ± 17.9 iken bunların % 18’i kadın ve % 82’si erkek idi. Olguların % 41.1’i işçi,% 23.6’sı serbest meslek ve % 9.4’ü çiftçi idi. Amputasyonlar oluş mekanizması açısından değerlendirildiğinde, iş kazaları % 65.7, parmak sıkışması (kapıya) % 17.2, ve ev yaralanmaları % 8.7 oranında sorumluydu. % 93.4’lük parmak ampütasyonunun,% 4.4'ünü ayak amputasyonu ve % 2.2'sini de diğerleri oluşturmaktaydı.
Sonuç: Travmatik amputasyonlar başta çocuklar, gençler, aktif bir çalışma hayatı olan ve eğitim düzeyi düşük insanlarda daha sık görülmektedir. En sık etkilenen vücut parçası olarak parmaklar tespit edilmiştir.
Objective: Total or subtotal traumatic extremity amputations comprise a considerable part of trauma-related emergency department admissions. In this study, we aimed to establish the patients’ age group, educational level and occupational group, in which trauma-related extremity amputations are more frequently performed.
Methods: Cases presenting to our Emergency Department between August 2006-August 2008 in whom traumatic extremity amputations were performed were prospectively studied. The data recorded on a study form, which included age, sex, education level, occupation, mechanism of the trauma and hospitalization duration, underwent evaluation.
Results: The data of 309 subjects were evaluated in this study. The mean age of the patients was 29±17.9, with 18% female and 82% male subjects. 41.1% of the cases were labourers, 23.6% were self-employed in various fields, and 9.4% were farmers. With respect to the method of trauma in majority of the amputations, industrial injuries accounted for 65.7%, finger jamming (door-related) accounted for 17.2%, and home injuries accounted for 8.7%. Finger amputation was identified in 93.4%, toe amputation in 4.4%, and “others” in 2.2%.
Conclusion: Traumatic amputation concerns particularly children, youth, and people of low educational level with an active work life. The most frequently affected body part is the fingers.
Abstract | Full Text PDF

9.Factors Affecting Participation in Emergency Medicine Symposium or Congresses
Fatma Sarı Doğan, Özlem Güneysel, Vehbi Özaydın, Alev Eceviz
doi: 10.5152/jaem.2013.09581  Pages 211 - 214
Amaç: Çalışmamızın amacı; acil tıp alanında katılımcıların kongre katılım kriterlerini belirlemek ve bu kriterlerin demografik verilere göre farklılıklarını ortaya koymaktır.
Gereç ve Yöntemler: Araştırma; önceden belirlenen 19 sorunun anket aracılığı ile katılımcılara sorulmasına dayanmaktadır. Anket ile sosyodemografik özellikler, branş, kongre katılım öncelikleri, kongre ücretinin kimin tarafından karşılandığı, kongre mevsimi, ve yerinin katılıma etkisi sorgulandı.
Bulgular: Yetmiş beş katılımcının %59’u erkek, %41’i kadındı. Katılımcıların yaş ortalaması 31,53’dü. Katılımcılar yaz mevsiminde (%44) ve denizkenarı bölgelerdeki (%44) kongrelere katılımı tercih ettiklerini belirtti. Kongre katılımındaki öncelikli amaçlar sırasıyla ”konusunda uzman kişileri dinlemek“ (%40) ve ”yeni gelişmeleri takip etmek (%28) olarak tespit edildi.
Sonuç: Kongrelere katılım; sosyodemografik özellikler, maddi durum-maliyet, kongre katılım amaçları, kongre destinasyonu, süresi ve düzenlendiği mevsim gibi faktörlerden etkilenir. Kongre katılımında öncelikli amaçlar sırasıyla ”konusunda uzman kişileri dinlemek” ve “yeni gelişmeleri takip etmek” tir. Kongre katılımına maddi destek için “yıllık belirli sayıda yayın yapmak” kriter olabilir. Gelir düzeyi-kongre katılımı arasında anlamlı ilişki yoktur.
Objective: The purpose of this study is to identify the criteria of participants for taking part in congresses in the field of emergency medicine and to reveal the differences in these criteria on the basis of demographic data.
Material and Methods: The study is based on the questionnaires with 19 predetermined questions that were asked to participants. With the questionnaire, sociodemographic characteristics and field of profession were inquired into as well as priorities for attending a congress, the effect of the season and location of the congress on participation.
Results: Of the 75 participants, 59% were male and 41% were female. The mean age of the participants was 31.53 years. Participants prefer to go to congresses in the summer (44%) and in the seaside region (44%). The primary objectives for participating in a congress are “hearing persons who are experts in their subjects”(40%) and “following new developments”(28%), respectively.
Conclusion: Participation in congresses is affected by factors such as sociodemographic characteristics, income status-cost, purposes for attending the congress, the destination and length of the congress and the season in which it was organized. The primary objectives for participating in a congress are “hearing persons who are experts in their subjects” and “following new developments”, in that order. ”A certain number of publications per year” may be a criterion for financial support for participation in a congress. There is no significant relationship between income level and participation in congresses.
Abstract | Full Text PDF

REVIEW
10.Approaches to Substance Abusers in an Emergency Setting
Cem Şengül, Mustafa Serinken, Ahmet Büber, Yetiş Işıldar
doi: 10.5152/jaem.2013.021  Pages 215 - 219
Madde bağımlılığı acil serviste dikkate alınması gereken ciddi problemlerden birisidir. Madde bağımlılığı olan hastalar çok farklı klinik durumlarla acil servise başvuru yapmaktadırlar. Yapılan çalışmalar madde bağımlısı olan hastalarla en sık acil servis çalışanlarının karşılaştığını göstermektedir. Bu sebeple de, bu durum acil servis çalışanları için oldukça önemlidir. Literatürde madde bağımlısı hastaya yaklaşımla ilgili çok sayıda tedavi yaklaşımı bildirilmiştir. Bu yazıda, acil serviste madde bağımlısı hastaya yaklaşım konusundaki araştırmaların gözden geçirilmesi hedeflenmiştir.
Substance dependency is a serious problem that should be taken into consideration in an emergency service. Patients with substance dependence are seen by emergency services in many different clinical situations. Studies show that emergency service personnel are faced with substance-dependents most frequently. For this reason, substance dependency is a very important topic for emergency service personnel. A number of approaches have been reported regarding substance dependency treatment in the literature. The aim of this article is to review research about the management of substance dependency in an emergency service.
Abstract | Full Text PDF

CASE REPORT
11.Two Case with Tourniquet Syndrome
Mehmet Ergin, Muhammed Raşit Özer, Sedat Koçak, Abdullah Sadık Girişgin, Mehmet Gül, Başar Cander
doi: 10.5152/jaem.2013.041  Pages 220 - 221
Saç-iplik turnike sendromu nadir, tehlikeli fakat önlenebilir bir durumdur. El ve ayak parmakları dışında, penis ve klitoris gibi genital organ tutulumları bildirilmiştir. Bu raporda sağ ayak baş parmağında şişlik şikâyeti olan 4 yaşında kız ve sağ 3 ve 4. parmağında şişlik şikayeti olan 2 aylık erkek bebek sunulmaktadır. Olayın gelişimi ve saç-ipliğin uzaklaştırılması arasında geçen süre önemlidir. Klinik basit bir ödemden ülserasyon, nekroz ve uzvun ampütasyonuna kadar değişebilir. Acil hekimleri nedeni açıklanamayan huzursuzluğu olan bir çocukta turnike sendromunu düşünmelidir.
The Hair-Thread Tourniquet syndrome is a rare and dangerous, but preventable condition. Involvements of the genitalia, such as of the penis and clitoris, have been reported as well as that of the fingers and toes. We report two patients: a 4-year-old girl with swelling of her 4th finger of the right foot and a 2-month-old infant with swelling of the 3rd and 4th fingers of the right foot. The time interval between the initiation and removal of the hair-thread is critical. Clinical presentation may vary from simple oedema to ulceration, necrosis, and amputation of the organ. Emergency physicians should consider tourniquet syndrome for children with unexplained restlessness.
Abstract | Full Text PDF

12.Delayed ST-Segment Elevation Due to Electrical Injury Mimicking Acute Myocardial Infarction
Emrah Uyanık, Bülent Erdur, Mert Ozen
doi: 10.5152/jaem.2011.074  Pages 222 - 224
Elektrik çarpması kardiyak problem ve birçok elektrokardiyografik değişikliğine neden olur. Elektrik akımının geçici olarak kardiyak ileti dokularına zarar verdiği ve geçici disritmilere neden olduğu tahmin ediliyor. Daha az ciddiyete sahip olan geçici ST segment elevasyonu elektrik çarpması sonrası gözlenebiliyor. Elektrik yaralanmaları gecikmiş kardiyak problemlere neden olabiliyor. Acil servise gelen göğüs ağrılı ve elektrokardiyografisinde ritm anormalliği olan hastaların hikayeleri geniş detaylı alınmalıdır. Böylelikle miyokardiyal enfarktüs ile onu taklit eden diğer kardiyak problemleri ayırt edebiliriz.
Electrical injury can cause cardiac problems and various electrocardiographic (ECG) changes. It has been suggested that an electrical current may permanently damage the cardiac conduction tissue and predispose to late dysrhythmia. Less serious transient ECG changes have also been described after electrical injury, such as ST segment elevation. Electrical injuries can cause delayed cardiac problems. In the emergency department, a patient who has chest pain and ECG changes should be investigated through his history about any previous electrical injury, so that we can differentiate myocardial infarction and other cardiac problems mimicking it.
Abstract | Full Text PDF

13.Airbag-Related Burns
Celalettin Sever, Yalcin Kulahci, Sinan Öksüz, Bilge Kağan Aysal
doi: 10.5152/jaem.2011.066  Pages 225 - 228
Hava yastıkları, motorlu araç kazalarında hayat kurtarmakta ve morbiditeyi azaltmaktadır. Motorlu araçlarda hem sürücüleri, hem de yolcuları koruyan çeşitli hava yastıkları mevcuttur. Ancak hava yastıkları şiddetli travmalara ve yanıklara da sebep olabilmektedir. Literatürlerde bu tip travmaların rapor edildiği sadece birkaç yayın mevcuttur. Bundan dolayı acil serviste görevli olan sağlık personelinin hava yastıklarına bağlı olarak gelişebilecek çeşitli travmaların ve yanıkların bilincinde olmaları gerekmektedir. Bu makalede hava yastığına bağlı gelişen travmalar ve bu travmaları engellemek için alınması gereken tedbirler tartışılmıştır.
Airbags have been shown to be a vital, supplemental restraining device that saves lives and reduces morbidity associated with motor vehicle crashes. Their usage is increasing with multiple airbags (driver, passenger and side curtain). Air bag deployment is not risk free. Airbags may cause severe injuries and burns. However, there have been few reports about airbag-related burns in the literature. Therefore, it is important that staff working in emergency departments need to be aware of the risk and incidence of airbag-related burns. The circumstances of airbag-related burns and preventive measures are discussed in this article.
Abstract | Full Text PDF

14.Isolated Breast Trauma Due to Gunshot Injury: Case Report
Akın Önder, Murat Kapan, Sadullah Girgin, Zülfü Arikanoğlu, Fatih Taşkesen, Hakan Önder, Ünal Beyazit
doi: 10.5152/jaem.2011.073  Pages 229 - 230
Ateşli silah yaralanmaları travmaların önemli bir kısmını oluşturur. Ateşli silah yaralanmasına bağlı izole meme yaralanması nadirdir. Elli bir yaşında kadın hasta yakın mesafeden ateşli silah yaralanması ile acile başvurdu. Sol memede kurşuna ait giriş ve çıkış delikleri mevcuttu. Debritman, hemostaz ve drenaj uygulandı. Hasta sorunsuz bir şekilde taburcu edildi.
Gunshot wounds represent a major part of traumas, but isolated breast lesions due to gunshot wound are rare. A 51-year-old woman presented to the emergency department because of a close range gunshot wound. There were projectile entrance and exit lesions in the left breast. Debridement, hemostasis and drainage were performed. The patient was discharged without any complications.
Abstract | Full Text PDF

15.Percutaneous Removal of a Very Unusual Foreign Body from the Bladder: Case Report and Literature Review
Taylan Oksay, Alper Özorak, Osman Ergün, Mustafa Burak Hoşcan, Alim Koşar, Tekin Ahmet Serel
doi: 10.5152/jaem.2013.023  Pages 231 - 233
Kırk beş yaşında erkek hasta acil servise son iki gündür artmış olan alt üriner sistem obstrüksiyon semptomları, hematüri, suprapubik ağrı ve üretral akıntı şikayetleriyle başvurdu. Palpasyonda proksimal penil üretrada sert nodüler şişlik mevcuttu. Direkt üriner sistem grafisinde mesane lojuna uyan kesimde multiple opasiteler mevcuttu. Sistoskopi uygulandı. Üretra ve mesanede birbirine bağlı şekilde çok sayıda boncukla karşılaşıldı. Yabancı cisimlerin sayı fazlalığı ve birbirine bağlı olması dolayısıyla sistoskopik olarak çıkarılması mümkün olamadı ve perkütan cerrahi planlandı. Suprapubik perkütan sistostomi, mesanedeki cisimleri üretraya en az hasarı vererek çıkarılması için kolay ve iyi bir seçenektir.
A 45-year-old male patient presented with a complaint of obstructive lower urinary system symptoms, haematuria, suprapubic pain and urethral discharge that had worsened in the last two days. There was a hard nodular swelling at the urethral region of the proximal penile shaft on palpation. An x-ray of the kidneys, ureter and bladder (KUB) demonstrated radiopaque multiple opacities inside the bladder. Cystoscopy was performed and multiple beads connected each other were observed in the urethra and bladder. Cystoscopic removal of the foreign body was impossible because of too many beads knotted in the bladder; thus, a percutaneous surgery was planned. Suprapubic percutaneous cystostomy is an easy and good option for removing objects from the bladder with minimal possible damage to the urethra.
Abstract | Full Text PDF

MEETING REPORT
16.
Acil Tıp Uzmanlığı Neden Tercih Edilmiyor?
Salim Satar, Başar Cander, Akkan Avci, Ayça Açıkalın, Murat Orak, Mustafa Açin, Hayri Çinar, Muhammed Evvah Karakılıç
doi: 10.5152/jaem.2013.21548  Pages 234 - 236
Türkiyede son 15 yılda çok yol kateden acil tıp uzmanlığının neden tercih edilmediği yapılan toplantıda ele alınmıştır.
Abstract | Full Text PDF