Cilt: 12  Sayı: 2 - 2014
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kritik Hastalarda Anemi Ve Kan Transfüzyonlarının Değerlendirilmesi
Evaluation Of Anemia And Blood Transfusions In Critically Ill Patients
Murat Bağcı, Perihan Ergin Özcan, Evren Şentürk, Lütfi Telci, Nahit Çakar
Sayfa 0
AMAÇ: Yoğun bakımdaki(YB); kritik hastaların takibinde aneminin, morbidite ve mortalite üzerine etkileri tartışılmakla birlikte yapılan çalışmalarda transfüzyon eşik değeri sürekli değişiklik göstermektedir. Çalışmamızda kritik hastalarda anemi varlığında yaklaşım ve tranfüzyon pratiğini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Prospektif ve gözlemsel olarak planlanan çalışmamıza, İstanbul Tıp Fakültesi YB’de 15/05/08- 15/11/08 tarihleri arasında yatan 167 hasta dahil edilmiştir. Transfüzyonların en büyük nedeni (%62,7) düşük hemoglobin(Hb) olarak tespit edilmiş ve %90’a yakını ilk üç günde yapılmıştır. Ünitemizde günlük tetkik amaçlı alınan kan miktarı, YB günü başına ortalama 19.2 ml. olarak bulunmuştur. Çalışmamızda saptadığımız pretransfüzyon Hb değeri 7,6 olmakla birlikte, 2/3 gibi büyük oranda transfüzyon eylemi, Hb değeri 7-10 arasında iken yapılmıştır.
BULGULAR: YB de transfüzyon yapılanların yapılmayanlara göre daha uzun süre kaldıkları, ölüm oranlarının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Hastalara transfüze edilen eritrosit süspansiyonu sayısı arttıkça, mortalite oranlarının da arttığı saptanmıştır. Ayrıca bulduğumuz bu düşük flebotomi miktarının bile literatürler ile paralel olarak, anemiye olumsuz katkısı olduğu kanısındayız. Transfüzyon kararlarının çoğunun hekimin hastaya özgü klinik yaklaşımla verdiği kararlarla uygulandığı, eşik Hb değerinin önemsenmediği gözlemlenmiştir.
SONUÇ: Hekimler, hastaların bireysel olarak anemiyi kompanse ve tolore etme yeteneğini hesaba katmalı, transfüzyon endikasyonunu belirlemelidir. Transfüzyonun; immunolojik ve inflamatuar sonuçlarıyla birlikte risk ve yararları düşünülerek en uygun nokta belirlenmelidir.
OBJECTIVE: In follow up of critically ill patients that are in intensive care, the effects of anemia on morbidity and mortality are controversial and transfusion threshold values vary in studies. In our study, we purposed to assess approach and transfusion practice in anemia existence in critically ill patients.
METHODS: In our study that was planned prospectively and observationally, 167 patients staying in İstanbul Faculty of Medicine ICU between 15 May 2008-15 November 2008 were included. Low hemoglobin (62.7%) was found to be a major reason for transfusions and nearly 90% of them were made in first three days. In our unit, daily blood amount for analysis purposes was found to be 19.2 ml. per ICU. In our study, however pretransfusion Hb value was found to be 7.6, two third of transfusions was made when Hb value was between 7-10.
RESULTS: In ICU, it was found that the patients underwent transfusion stayed longer than the other patients and their mortality rates were higher. Mortality rates were found to be increased more and more, as erythrocyte suspension transfused to patients increased. Furthermore, we think that even this phlebotomy amount that we found contributes anemia negatively, in parallel with the information in the literature. It was observed that most transfusion decisions were applied with the decisions that physician made with clinic approach special to patient and threshold Hb value were not cared.
CONCLUSION: physicians should regard patients' individual compensation and tolerance capacities and determine transfusion indication. The most appropriate point should be determined regarding risks and benefits of transfusion as well as its immunological and inflammatory its results.
Makale Özeti

2.
Onkoloji Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde Kolistin İlişkili Nefrotoksisitenin Retrospektif Değerlendirilmesi
Retrospective Evaluation of Colistin Associated Nephrotoxicity at Oncology Hospital Intensive Care Unit
Menşure Kaya, Yeliz İrem Tunçel, Rukiye Neslihan Kuru, Saadet Menteş, Sabahat Çeken, Mustafa Ertek, Süheyla Ünver
Sayfa 0
AMAÇ: Çalışmamızın amacı, onkoloji hastanesi yoğun bakım ünitesinde, kolistin tedavisi verilen hastaların retrospektif değerlendirilmesi ile nefrotoksisite oranlarını ve nefrotoksisite gelişimi açısından risk faktörlerini belirlemektir.
YÖNTEMLER: Toplam 33 hasta çalışmaya dahil edildi. Birden fazla kolistin kulanımı olan hastalarda yalnızca ilk kullanım verileri değerlendirmeye alındı. Böbrek fonksiyon testleri ve hemodiyaliz ihtiyaçları kaydedildi. Ayrıca hastaların yaş, cinsiyet, kolistin tedavisi sırasında eş zamanlı kullanılan ilaçlar ile kolistin kullanım süreleri ve toplam kolistin dozları not edildi. Nefrotoksisite değerlendirmesi için RIFLE (risk, hasar, yetmezlik, kayıp ve son dönem böbrek yetmezliği) kriterleri kullanıldı.
BULGULAR: Hastaların % 69,7’sinde (23 hasta) nefrotoksisite saptandı. Rifle sınıflamasına göre nefrotoksisite oranları; risk: %36,36, hasar: %15,15 ve yetmezlik: %18,18 idi. Nefrotoksisite gelişen hastalarda kolistin tedavisinin 5. gününde kreatinin ve kan üre azotu değerlerinin anlamlı olarak yükseldiği görüldü (p≤0,05). Malignite tanısı olan hastalarda nefrotoksisite oranı malignite tanısı olmayanlara göre 5,4 kat daha fazlaydı. Eş zamanlı diüretik, aminoglikozit, vankomisin, karbepenem kullanımı nefrotoksisite riskini artırmadı.
SONUÇ: Çalışmamızda nefrotoksisite oranı literatürdeki oranlardan yüksekti. Altta yatan malign tümör tanısının nefrotoksisite oranını artırdığını saptadık.
OBJECTIVE: The aim of our study, is to determine the nephrotoxicity rates and risk factors for the development of nephrotoxicity by retrospective evaluation of patients who were given colistin therapy oncology hospital intensive care unit.
METHODS: Total of 33 adult patients were included in the study. Renal function tests and hemodialysis requirements were recorded. In addition, patients age, gender, concurrently used drugs with colistin therapy, duration of colistin therapy and total colistin doses were noted. RIFLE criteria (risk, injury, failure, loss, end-stage kidney disease) were used for evaluation of nephrotoxicity.
RESULTS: Nephrotoxicity was observed in 69,7% of patients (23 patients). According to RIFLE criteria nephrotoxicity rates were; risk 36,36%, injury 15,15% and failure 18,18%.
In patients who developed nephrotoxicity, creatinine and blood urea nitrogen values were observed to rise significantly on the 5th day of colistin treatment (p≤0,05). In patients with malignancy, nephrotoxicity rate was 5.4 times higher than those without the diagnosis of malignancy. Concurrent use of diuretic, aminoglycoside, vancomycin and carbapenem did not increase the risk of nephrotoxicity.

CONCLUSION: In our study, the rate of nephrotoxicity was higher than those in the literature. We found that underlying malignant tumor diagnosis increases the rate of nephrotoxicity.
Makale Özeti

3.
Atropine Bağlı Gelişen Anafilaktoid Reaksiyon
Anaphylactoid Reaction Against To Atropine
Melike Korkmaz Toker, Ayşe Gül Karabay, Aykan Gülleroğlu, Gökalp Gündoğdu, İlhan Güney Biçer, Mustafa Tayfun Aldemir
Sayfa 0
Bu vaka sunumunda İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi ameliyathanesinde total abdominal histerektomi ve bilateral salfingooferektomi yapılan 51 yaşındaki bayan hastada ameliyat bitiminde uygulanan atropine karşı gelişen anaflaktoid reaksiyon anlatılmıştır. Cerrahi prosedürün bitimiyle anestezi idamesi sonlandırılan hastanın ekstübasyon aşamasında, dekürarizasyon için uygulanan neostigminin kolinerjik etkilerini önlemek amacıyla 0,01mg.kg-1 atropin i.v. yapılmış, i.v. atropin enjeksiyonunu takiben taşikardi, periferik damar yolundan başlayarak, baş-boyun bölgesi ve sonrasında tüm vücuda yayılan, basmakla solmayan, gode bırakmayan makülopapüler döküntüler gelişmiştir. Anjiyoödem görünümünde gelişen anaflaktoid reaksiyonun, baş ve boyun bölgesinde hava yolu güvenliğini tehdit eder büyüklükte olması üzerine metilprednizolon 4 mg.kg-1, ranitidin 50mg ve feniramin maleat 1mg.kg-1 ı.v. puşe uygulanmıştır. 20cc/kg’dan kristalloid solusyon ile sıvı resüsitasyonu yapılmış, havayolu güvenliği için entübe halde erişkin yoğun bakım ünitemize interne edilmiştir. 24 saatlik takip ve tedavi sonrasında anjioödem tablosu ve genel durumu düzelmesi üzerine hasta steroid tedavisi düzenlenerek servise taburcu edilmiştir. Bu vaka ile anestezi uygulaması sırasında anestezistlerin atropin anafilaksisi konusundaki farkındalığının artırılması amaçlanmıştır.
In this case report, the anaphylactoid reaction against to atropine had been reported in a 51 years old woman patient who had undertaken to total abdominal hystrectomy and bilateral salphingooferectomy surgery. At the end of the surgery, the anesthesia maintenance finished during the extubation procedure consequtively atropine had given intravenously 0,01 mg.kg-1 for preventing the neostigmine's cholinergic effects. After the enjection of atropine tachycardia occured, nonpitting edema, maculopapular skin rash beginning from the periferal veins especially head and neck region spread out althrough the body observed. Anaphylactoid reaction developing like angioedema at the head and neck region threated the airway safety, therefore methylprednisolone 4mg.kg-1, ranitidine 50 mg and feniramine maleat 1 mg.kg-1 intravenously administered. For safety of the airway the patient transferred to intensive care unit as intubated. After 24 hours follow up patient had clinically recovered and extubated. With our case report we try to emphasise the anaphylactoid reaction against to atropine and raise awareness of the anesthesiologists.
Makale Özeti

4.
Onkoloji hastanesi yoğun bakım ünitesinde hemşirelerin tükenmişlik sendromu
Nurses’ burnout in oncology hospital critical care unit
Yeliz İrem Tunçel, Menşure Kaya, Rukiye Neslihan Kuru, Saadet Menteş, Süheyla Ünver
Sayfa 0
AMAÇ: Yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ), yoğun iş talebi ve zor çalışma koşulları nedeniyle tükenmişlik sıktır. Bu çalışmanın amacı, hastanemiz yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerde tükenmişlik ve depresyon durumunu analiz etmek ve ilişkili faktörleri belirlemekti.
YÖNTEMLER: Çalışma Ankara Onkoloji Hastanesi YBÜ’de yürütüldü. Tükenmişlik (Maslach Tükenmişlik ölçeği) ve depresyon (Beck Depresyon ölçeği) değerlendirilmesi, kapalı zarfla verilen anketlerle değerlendirildi.
BULGULAR: Toplam 37 hemşirenin 35’inden dağıtılmış olan anket formları geri alındı (% 94,5 yanıt oranı). Hemşirelerin %82,9’unda duygusal tükenmişlik, %51,4’ünde duyarsızlaşma saptandı. Kişisel başarı %80’inde yüksekti. Hafif- orta duygu durum ve hafif anksiyete saptandı. Meslek yılı, aylık gelir, mesleği kendine uygun bulma, YBÜ’de çalışmayı kendi isteği ile seçme, çalışma ortamından memnuniyet ve sosyal aktiviteyi yeterli bulma tükenmişlikle ilişkili faktörler olarak bulundu.
SONUÇ: Çalışmamızda, yoğun bakım ünitemizde hemşirelerin tükenmişlik skorlarının yüksek olduğu saptandı. YBÜ’ de kendi isteğiyle çalışan, hemşirelik mesleğini kendine uygun bulan, sosyal aktiviteleri yeterli ve çalışma ortamından memnun olan hemşirelerde tükenmişlik daha azdı. Bu nedenle YBÜ personeli seçiminde kişisel ihtiyaçlar ve tercihlere önem verilmesi ve çalışma ortamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.
OBJECTIVE: Burnout is common in intensive care units (ICU) because of high demands and difficult working conditions. The aim of this study was to analyse nurses’ burnout in our oncology ICU and to determine which factors are associated with.
METHODS: The study was carried out in Ankara Oncology Hospital ICU. A self- reporting questionnaire in an envelope was used for the evaluation of burnout (Turkish- language version of Maslach Burnout Inventory) and depression (Beck Depression Scale).
RESULTS: From a total of 37 ICU nurses, 35 participated in the study (% 94,5 response rate). High levels of emotional exhaustion in 82% and depersonalization in 51,4% of nurses was determined. Personal accomplishment was higher at 80%. Mild to moderate emotional state and mild anxiety was revealed. Years in profession,finding salary insufficient, finding the profession in its proper, choosing the profession of his own accord, work environment satisfaction and finding the social activity adequate were associated with burnout ( p≤0.05).
CONCLUSION: In our study, intensive care unit nurses' burnout scores were found to be higher. Burnout was rare in nurses that choose the profession of his own accord, find the nursing profession in its proper, and social activity adequate and are satisfied with the work environment. Therefore, we believe that attention should be given to individual needs and preferences in the selection of ICU staff.
Makale Özeti